Serap Can, üretimlerinde kent yaşamının içinden rastgele seçilmiş kalabalıklara yer veriyor. Sıkışık düzende yerleştirilmiş dinamik sahneleri ile canlı renk paletini bir araya getirdiği çalışmalarında, metropolün perspektifini ve dünyada var olma biçimini gösteren bir tür yaşam haritası yaratıyor.
Sakarya Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Ana Sanat Dalı’ndaki eğitimini tamamladıktan sonra Yeditepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde Plastik Sanatlar ve Resim alanında yüksek lisans çalışmalarını gerçekleştiren, bugün özel bir kurumda çocuklar için sanat eğitimi veren sanatçımızla, sanat çalışmaları üzerine keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
Sanatla ilişkiniz nasıl başladı?
Çocukluğumdan beri resim yapıyorum. Babam inanılmaz resimler çizerdi ve ben de hayranlıkla kopyalamaya çalışırdım. O zamanlar gördüğüm her markanın amblemini çizdiğim bir defterim vardı ve her zaman yanımdaydı. Ayrıca herkesin güzel resim yapabildiğini düşünüyordum. Sadece resim yapmayı tercih etmiyor olabilirlerdi. Kendimi farketmem uzun zaman aldı diyebilirim. Profesyonel olarak çizmeye üniversite döneminde başladım. Farklı bir üniversitede çok mutlu olmadığım bir bölümde eğitim alırken resimle profesyonel olarak ilgilenmeye basladım ve güzel sanatlar fakültesinin sınavlarına girip kendimi denemek istedim. Sınavı kazanınca okulumu bırakıp güzel sanatlara devam ettim. Sanatla tutkulu ilişkim tam bu noktada başladı.
Özel bir kurumda çocuklar için sanat eğitimi veriyorsun. Bu tecrübeyi sanatın açısından nasıl değerlendiriyorsun?
Birine bir şey öğretmenin en güzel yolu onu bir çocuğa öğretmektir. Sanat bilgimi ve tecrübemi çocuklarla paylaşmak inanılmaz keyif verici bir şey. Onlar da bana, sanata ve hatta hayata daha basit, düz ve pozitif bakmayı öğretiyorlar diyebilirim. Kendi çalışmalarımla alakalı da onlarla çok fazla diyalog kuruyorum. Sordukları sorulara ve fikirlerine çok değer veriyorum ve bunlar bazen çalışmalarımı yönlendiriyor.
Bazı eserlerimi birlikte isimlendiriyoruz. Mesela: Şemsiye Partisi 🙂
Üretim sürecinde seni besleyen psikolojik ve çevresel etkenler nelerdir? Esin kaynakların, tetikleyici unsurlar sanatında kendine nasıl yer buluyor?
Küçük bir ilçede yetişen biri olarak yerleştiğim metropoldeki karmaşa ve koşuşturma beni psikolojik olarak oldukça yordu. Şehrin gürültüsü ve kaosu, aidiyet hissedemediğim ilk yıllarımdan, bütünleşmeye geçtiğim son dönemlerime kadar ki sürecin bir yansıması olarak çalışmalarıma etki etti.
Şimdiye kadarki çalışmalarını göz önünde bulundurduğumuzda; birbiriyle diyalog kuran, ortak bir ifade biçimine sahip eserler ürettiğini söylemek mümkün. İkonolojik olarak düşünüldüğünde sanatını kısaca nasıl tanımlarsın?
Çalışmalarımdaki kalabalığın yaptığı tek şey yürümek. Bir işten geliyor diğer işe gidiyor, biri çocuğuyla alışverişe çıkmış, birinin elinde laptop, diğerinin telefon, bir diğeri marketten ile alışveriş poşetleri ile dönüyor vs. Hepsi kendi kurduğum hayali bir meydanda, sağa sola rastgele yerleştirilmiş şekildeler. Geçip gidiyorlar.
Eğitimci kimliğine sahip bir sanatçı olarak, tüm sanat tarihi içinde kendi üretimlerini nerede konumlandırırsın?
Eserlerim bir noktada Pop Art’ın eleştirel bakışını da, parlak renklerini de içinde barındırıyor diyebilirim.
Metropolde yaşayan ve üreten bir sanatçı olarak çalışmalarında kalabalık insan manzaralarına yer veriyorsun. Bu durum nasıl gelişti, kaynağı/kaynakları nelerdir?
Aslında ürettiğim çalışmalarda insan doğasının şehir yaşamında, kalabalıklar içinde yaşamaya uygun olmadığını söylüyorum. Çok sayıda yabancı ile çevrili bir halde, kitleler halinde yaşayarak hayallerimizi gerçekleştirmeye çalışıyoruz. İçlerinden birisi olduğum, hayallerini gerçekleştirmeye çalışan kalabalık insan manzaraları beni derinden etkiliyor.
Sanatında dinamizm ve parlak renkler ön planda. Bu durumun izleyici üzerindeki etkisine yönelik beklentilerin nelerdir? Eserlerin ve izleyici arasındaki iletişime dair izlenimlerini paylaşır mısın?
Renkler simgesel birer iletişim amacıdır. Ben günlük hayatımda da fazla renkli ve eğlenceli tercih ederim belki çocuklarla çalışmanın getirdiği bir durumdur.
Çalışmalarında gerçek dünyadan görüntüleri sanatına aktarmak için fotoğrafları kullanıyorsun. Üretimlerin ve fotoğraflar arasındaki ilişkiyi nasıl yorumlarsın?
Fotoğraflarımla aramda çok sıkı bir ilişkim var 🙂 Oluşturma sürecim de çok eğlenceli.. Genelde çalışmalarımın hepsi üst perspektiften. AVM de alt katta yürüyen biriyle, parkta gezen biri ya da marketten elinde poşetle çıkan birisi aynı hayali meydanımda buluşuyor. Bu şekilde yüzlerce kompozisyon oluşturuyorum. Tıpkı gerçek hayatta farketmeden oluşturduğumuz yüzlerce kompozisyon gibi..
2015 yılında “Young Artist of the Year 2015” ödülünü aldın. Ödül almak kariyerini nasıl etkiledi?
Ödül almak beni inanılmaz motive etti. Beni heyecanlandıran ve özgüven kazanmamı sağlayan bir noktaydı hayatımda. Zaten gerisi bir şekilde geliyor.
Sanat üretiminde iz bırakan, ilham aldığın kitaplar, filmler ya da sanatçılar var mı?
Beni sanat tarihi bütünüyle çok etkiliyor. Onun dışında Paul Klee’ye hep hayrandım. “Günlükler” kitabını da çok sevmiştim. Ayrıca renkli çalışmalarından da etkilendiğimi düşünüyorum. Pop Art ve illüstrasyon çalışan fazla sanatçıyı takip ediyorum; birkaç isim saymam zor.
Kariyerinde nasıl bir gelecek hayal ediyorsun? Gelecek planların neler?
Aslında akıştayım diyebilirim. Yaptığım her çalışma beni çok heyecanlandırıyor. Bu heyecanımın geçmemesini diliyorum. Geçmediğinde beni hayal ettiğim her noktaya ulaştıracaktır.
Eserlerinin Art50.net ile sanatseverlerle buluşuyor olması ve çevrimiçi sanat platformları hakkında ne düşünüyorsun?
Dijital dünyanın kaçınılmazı, insanlar her an sanata ulaşabiliyor. Art50.net çevremde duyduğum gördüğüm en iyi çevrimiçi sanat platformu. Birlikte çalıştığımız için mutluyum.
Serap Can’ın yakın tarihli eserlerini 31 Ocak 2024 tarihine kadar haftanın 7 günü Swissôtel The Bosphorus, İstanbul’daki Ritmik Geçişler sergisinde inceleyebilirsiniz.
Serginin kataloğu ve fiyatlar için tıklayın.