Batıkan B. Bostancı araştırmayı ve denemeyi seven, sanatını tutkuyla besleyen genç bir sanatçı. Küçüklüğünden beri sanatta sezdiği ”sihirli gücü” onu her zaman heyecanlandıran ve harekete geçiren bir motivasyon kaynağı olarak görüyor. Sanatçı ile kariyerinin başlangıcından gelecek planlarına uzanan, genç bir sanatçının dünyasına konuk olabileceğiniz keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
Sanata olan ilgin ne zaman başladı?
Çok küçük yaşlarımda resim çizdiğimi hatırlıyorum. Gazetedeki fotoğrafların üzerine bıyıklar çizer, kulaklarına küpeler karalardım. Boş kâğıtlara insan figürleri, hayvanlar ve ev resimleri çizerdim. İlkokul yıllarında en sevdiğim dersler resim ve el işi dersleriydi. O derslerde kendimi tamamen odaklanmış halde bulurdum. Bir süre sonra sınıf panosuna resimlerim asılmaya başlanmıştı ve panodaki resimlerimin çoğalması beni daha da fazla çizmeye yöneltmişti. Bu da ilgimi resim konusuna yoğunlaştırmama sebep olmuştu. Sanatla az çok iç içe olan bir ailede büyüdüm. Annem hobi amaçlı tuval üzerine yağlıboya resimler yapardı. Babamın reklam atölyesi vardı. Okul dışı zamanlarımda seve seve yardıma gider, fırça ustalarının kontörlerini yaptığı harflerin içlerini kalın fırçalarla doldurur, kontörün dışına taşırmamaya gayret gösterirdim. Teknik anlamda el becerilerimi farkına varmam da bu döneme denk düşer. Aile durumumuz abimi, beni ve kardeşimi yönlendirmiş olmalı ki her birimiz güzel sanatları hedeflemiştik. Şanslıydık ki ailemizin tam desteğini alabilmiştik. Abimin güzel sanatlar lisesine hazırlık sürecine girdiği yıllarda ben 9-10 yaşlarındaydım. Bilinçli resim yapmaya ise bu yıllarda başlamıştım. Evimize hazırlık için çizim kitapları alınmıştı. O yıllarda kalemle ölçü almayı öğrenmiş, usta isimlerin röprodüksiyonlarını yapmaya başlamamıştım.
Heykel mezunusun ama heykel ve resim çalışmalarını beraber götürüyorsun. Senin için resim ve heykel çalışmalarının arasında nasıl bir bağ var?
Yıllar önce bir pedagogun kaleme aldığı bir yazı okumuştum. Yetişkinlerin kararlar alırken çocukluk yıllarında 0-6 yaş aralığında yaşamış oldukları duygulara, hislere, reflekslere odaklandığını anlatıyordu. Bu bilgi üzerinden cevaplamak istiyorum bu soruyu…
Okuma yazmanın olmadığı bebeklik ve okul öncesi çocukluk yıllarımda içten gelen bir refleksle karalamalar sonucu ulaştığım resimler bende sihirli bir güç hissi uyandırırdı. Yıllar sonra heykelle tanışmam da aslında bu sihirli gücü hissetmem sonucu olmuştu. Lise yıllarında çamurla modellemeyi tatmış, gelecek planlarımı şekillendirmeye başlamıştım. Heykel modelleme de aslında resim çizmek gibidir. Aralarındaki fark heykeli çözümlemek için her açıdan resim çiziyorsun gibi algılamaktır. 3 boyutlu çözümleme de özünde 2 boyutlu düzlemlerin birbirine geçmesi gibi algılayabiliriz. Akademi yıllarımda heykel eğitimi almamdan kaynaklı olsa gerek çoğunlukla heykeller yaptığım bir dönemin içinde bulmuştum kendimi ama resim yapmayı hiç bırakmadım. Pedagogun da söylediği gibi, karar verme aşamasına geldiğim her an hep bir çocukluğuma dönüyorum, hep bir resim yapmak istiyorum.
Çalışmalarında sıklıkla hangi konuları işliyorsun?
Tarih boyunca çok sayıda işlev üstlenen sanat, her zaman ait olduğu dönemin özelliklerini yansıtmıştır. Benim yorumlamamla, en yalın haliyle sanat, duyguların ifade edilmesi ve hikaye anlatımı. Bu iki temel üzerinde oturtabilirim kendi tarzımı ve sanatımı. Gözlem yetimi ölçülendiremem ama gözlemlemeyi seven biriyimdir. Anlık ruh değişkenlikleri, hüzünleri, sevinçleri, hırs ve bunun gibi duygu yoğunluğuyla oluşan hislerin dondurulmuş hallerini figürler üzerinden işliyor, onlara anlamlar yüklemeyi hedefliyorum. Mesela bir çalışmamda paranın insanı esir alışını anlatırken başka bir çalışmamla iktidar gücünün insandaki deformasyonlarını konu alıyorum. Bazen ise hayali bir ortamda kendimi izole ediyor ve dürbünle şehre bakıyorum…
Farklı malzemeler aramayı ve denemeyi seven bir sanatçısın. Heykellerinde ne tarz malzemeler kullanıyorsun? Malzeme seçiminin ve konu arasında bağlantı oluyor mu?
Yeni bir işe başlamadan önce aklımda az çok bir fikir oluşuyor. Başlangıçtaki fikir her ne kadar yapım aşamasında daha da yoğunlaşsa ve şekillense de anlatımım bir çıkış noktası üzerinden gelişiyor.
Konuyu anlatabilme açısından bazen malzemelerden yardım alabiliyorum. Örneklemem gerekirse; entropi kavramı üzerine yoğunlaştığım bir sürecimde, gazete kâğıtlarının yapısı gereğince güneş ışınlarına karşı dayanıksız olmalarından kaynaklı çamurla modelleyip polyestere dönüştürdüğüm bir seri heykellerin üzerine gazete kupürlerini kaplamıştım. Günler geçtikçe yazıların solması, anlamsızlaşmasını gözlemledim. En nihayetinde ‘Entropi’ de bu anlama geliyordu. İlk çıkış fikrim, malzeme sayesinde daha fazla anlam kazanmıştı… Şu günlerde heykellerimi renklendirilmiş kağıt hamurlarıyla modelliyorum. Resimlerim için, renksiz plastik boyalarla içine pigment ve dayanıklılığını artırmak için tutkal benzeri sıvı, renksiz bir yapıştırıcı katarak karışım boyalar yapıyorum. Bence malzemelerin kimyasını bilmek tekniğimi geliştirmeme yardımcı oluyor. Bir kavram üzerinde yoğunlaştığımda ise malzemelerden yardım alırken buluyorum kendimi.
Yaratıcılığını tetikleyen özellikle uyguladığın bir metot ya da herhangi bir uyarı var mı? Bir günün nasıl geçiyor?
Üretim esnasında müzik, kitap veya podcast dinliyorum. Serdar Kuzuloğlu’nun yayınladığı ‘zihnimin kıvrımları’ serisi ve farklı kişiler tarafından yayınlanan ‘mücadele’ ismindeki podcastler beni çalışırken yormuyor, sade ve akıcı anlatımları var. Fizik, bilim ve tarih gibi konular hakkında anlatımlar dinlemeyi ya da modum düşükse motivasyonumu arttırmak ve enerjimi yükseltmek için yüksek sesle müzik dinlemeyi seviyorum. Kendimi dans ederken ve ardından bir şeylerle uğraşırken buluveriyorum. Malum kapanma dönemlerindeyiz. Bir yılı aşkın süredir herkes kendiyle daha fazla zaman geçirir oldu. Pandemi öncesi yaptığım etkinliklerin neredeyse hepsi değişti. Canım isteyince bir araya gelebileceğim insan sayısı kısıtlı olduğu için daha çok kendimi ev içinde yapabileceğim aktivitelerle sınırlamış durumdayım. Filmler, diziler, konserler veya Youtube’dan videolar izliyorum. Zaman zaman oyun oynamayı da ihmal etmiyorum. Pandemi sonrasında bir süreliğine çadırımı alıp doğaya kaçmayı planlıyorum…
2015 yılında Bahadır Baruter atölyesinde 1 yıl asistanlık yapmışsın, 2016 yılından bu yana da İrfan Önürmen atölyesinde çalışmaya devam ediyorsun. Senin için nasıl geçti/geçiyor? Bu iki değerli sanatçının yanında bulunmak sana neler kattı?
İki sanatçının da kendi alanlarında öncü fikir ve becerilerinin olduğu aşikar. Asistanlıklarını yaptığım sanatçılar konusunda kendimi şanslı hissettiğimi belirtmek isterim. Yetenek ve hayata bakışımın yanı sıra çalışma disiplinin de ne kadar önemli olduğunu anlamama yardımcı oldular, oluyorlar. Bahadır Baruter’in dijital dünyasının büyüleyici tarzı, İrfan Önürmen’in ise çok yönlü malzeme ve teknik bilgisi, pratik zekası, farklı disiplinleri en yalın haliyle ele alıp basite indirgemesi ve çevresine aktarımı şüphesiz beni de etkisi altına alıyor. Bilhassa sergi öncesi çalışma zamanlarımızda bilgi birikimlerini konuşturdukları zamanlarda adeta sihir yapıyorlar ve büyüleyici sonuçları oluyor. Çocukluk yıllarımda hissettiğim sihirleri ustaların atölyelerinde de hissetmeye devam ediyorum.
Özellikle takip ettiğin, işlerini çok beğendiğin ve seni etkileyen sanatçılar kimler?
Bir izleyici olarak anlık duygu durumumu değiştiren her işi çok beğeniyorum. Mutlu olduğum bir an karşıma çıkan huzursuzluk hissi veren bir çalışma bende derin bir iz bırakıyor. Ya da tam zıttı, mutsuzluğu keyiflendiren bir çalışma… Sanat izleyiciliğini dengeleme faktörü olarak görüyor olabilirim. Deborah Sengl’in sanatına hayvan figürleri eklemesi, onlara bilinç verip aramıza dahil etmesi beni keyiflendirirken Olivier de Sagazan’ın karanlık dünyası, nefes almayı zorlaştırmaya neden olan performansları, politik dili duygu durumumu olumsuz yönde etkiliyor. İkisini de son derece başarılı ve üretken buluyorum.
Sana çok büyük bir bütçe verilse ve bu bütçe ile sadece tek bir sanatçının eserini alabilecek olsan kimin eserini alırdın?
Edvard Munch – Çığlık
Son günlerde neler üzerine çalışıyorsun? Yeni projelerin, gelişmekte olan yeni fikirler var mı?
Daha önce başladığım yarım kalan resim ve heykellerimi tekrardan çözümlemeye başladım. İlk başlangıç fikrini kaybetmeden, yeni duygular ve yeni birikimlerimle yaklaşarak tekrardan ele alıyorum. Bitmiş olan bazı çalışmalarımın sonucunda, o çalışmaların fikrini ve hissiyatını sevdiğim taktirde onlardan aldığım etkiyi sonraki çalışmalarıma da aktarıyorum. Seri halinde devam eden işlere dönüşüyorlar. Çok emin olmamakla birlikte, yakın zaman içerisinde hayvan figürlerinin yer aldığı yeni bir heykel serisine başlayabilirim. Şu an atölyede kağıt hamuruyla modellediğim bir ayı figürü var ve bunun devamının da geleceğini düşünüyorum.
Kariyerinde nasıl bir gelecek hayal ediyorsun? Bugünden on yıl sonra kendini nerede, nasıl düşlüyorsun?
Üretimlerimin daha fazla görünür olduğu, anlaşıldığı ve neler yaptığımın merak edildiği bir gelecek hayalim var. Bu beni daha fazla üretmeye teşvik edecektir. Mümkünse her geçen gün daha fazla enerjim olsun, kafamdaki fikirler yoğunlaşsın ve daha fazla üreteyim.
Gelecek on yıl içerisinde kendime otobüs karavan yapmayı planlıyorum. Büyük ebatlı işler yapabileceğim donanımlı bir atölye karavanı. Sonrasında net bir yerde düşünemiyorum kendimi. Sabit kalmayı arzulamıyorum. Üretimlerimi depolayabileceğim sabit bir alan da olmalı.
Türkiye’de artık genç sanatçıların katılabileceği, başvuru yapıp kendini gösterebileceği bir çok sanat yarışması düzenleniyor, sen bu yarışmalarla ilgili ne düşünüyorsun?
Üretme isteği olan her kişi, günün birinde üretimlerini izleyiciyle buluşturmak isteyecektir. Bu hayali gerçekleştirmeye yol hazırlayan her etkinliğe ve platforma sempatiyle yaklaşıyorum. Umarım bu tarz etkinlikler daha da çoğalmaya devam eder.
Art50.net ile nasıl tanıştın? Türkiye’nin önde gelen sanat platformlarından birinde yer alıyorsun. Beklentilerin neler?
Yakın bir arkadaşımın tavsiyesi sayesinde bilgim oldu. Sanatçıları incelediğimde ise bir arkadaşımın da burada yer aldığını gördüm. Sosyal medya hesaplarını ve sanatçıların sergilendiği internet sitesini inceledikten sonra daha fazla fikir sahibi olma fırsatı yakalamıştım…
Bir terzi kendine verilen ceketi, atölyesindeki alet edevatla el becerilerini ve bilgisini birleştirerek ulaşabileceği en tatmin edici sonucu yakalamak için çabalar. Konfeksiyoncunun ise bunu beden ölçülerine uyacağını ve tarzının yakışacağını bildiği insanlarla buluşturması beklenmektedir. Bana kalırsa, sanatın üretim ve pazarlama kısmındaki uygulanan disiplinin de bundan farklı bir tarafı yoktur. Bazı terziler her defasında bir öncekinden daha iyi işçilik çıkarabilme çabası içindedir. Ben de üretirken aynı hissi taşımaktayım. İnsanın kendiyle yarışması olarak da değerlendirebiliriz bunu. Elbette her zaman bir öncekinden daha öteye taşıyamaz insan sanatını, zanaatını ya da diğer becerilerini ama bence önemli olan her başlangıçta bu hissi taşıyor olmaktır. Ben Art50.net ve ekibinde de bunu gözlemledim. Değişen dünya düzeni içerisinde çağa ayak uydurabilecek yeniliklere, bilgi ve donanıma sahip olduklarını düşünüyorum.
Art50.net’ten beklentim, beni ve ekibinde olan diğer sanatçıları olabildiğince görünür kılmaları, daha fazla üretmemiz için bize zemin hazırlamaları olacaktır.
Son dönemde oldukça gündemde olan NFT ile ilgili gelişmeleri izliyor musun? NFT çalışmaların ya da planların var mı?
NFT ile ilgili birkaç video izledim. Yorumlayabildiğim kadarıyla bir resmin veya videonun üreticisi tarafından dijital ortama uyarlanıp, telif haklarını satıcıya bırakma işlemine deniliyor. Teknolojinin hızla geliştiği şu dönemde yapay zeka algoritmalarının telife takılan müzikleri kolaylıkla tespit ettiğini biliyoruz. İzinsiz kullanılan yapıtlar üzerinden de talepte bulunabilecekleri yeni bir oluşum ya da teknoloji olarak görüyorum NFT’yi.
Dijital çalışmalarım var ama NTF’ye nasıl uyarlarım, NFT olması için ne gerekir bu konularda henüz detaylı bir bilgim yok.