Glass Onion ve Modern Toplumda Sanat Koleksiyonerliği
Knives Out serisinin yeni filmi Glass Onion, Edward Norton’ın canlandırdığı, Elon Musk’a olan benzerliğiyle dikkat çeken teknoloji milyarderi Miles Bron karakteri üzerinden bir cinayet gizemi hikayesi sunuyor. Hafta sonu için tüm arkadaşlarını özel adasına toplayan Bron’u modern zamanın büyük bir servete sahip belli bir kesimini temsil eden bir karikatür olarak düşünebiliriz. Gösterişten kaçınmayan ve aksine zenginliğini sergilemekten büyük bir haz duyan işadamı, servetini 450 milyon dolarlık villası Glass Onion’da bulunan birçok şaheser aracılığıyla ortaya koyuyor. Müzelerin hepsinin kapalı olduğu bir salgının ortasında “paraya ihtiyaç duyan” Fransız devletinden ödünç alınan Mona Lisa, bünyesinde Matisse, Rothko, da Vinci, Basquiat, Mondrian ve Banksy gibi sanatçıların eserlerini bulunduran koleksiyonunun, hatta filmin en önemli parçası. Mona Lisa’nın Miles Bron için miras kavramını sembolize ettiğini söyleyebiliriz. Dünya üzerinde en fazla tanınan sanat eseri olarak bilinen tablo ile aynı nefeste anılmak Miles Bron’un nihai hedefi. Böylelikle kendisinin gelmiş geçmiş en akılda kalıcı ve haşmetli insanlardan biri olarak tarihe adını yazdırabilmiş olacağını düşünüyor.
Aksesuar departmanının ciddi bir iş yüküne sahip olduğunu tahmin edebiliyorsunuzdur. Yönetmen Rian Johnson, günümüz girişimcilerinin sanat koleksiyonerliğine bakış tarzını yansıtabilecek en doğru dekora sahip olabilmek adına sanat yönetmeni Rick Heinrich ile çalıştı. Rich, bu filme özel olarak sanat tarihi hakkında derin bir araştırma sürecine girişti. Tıpkı bir aslanın üzerinde oturan özellikle son zamanlarda egosuyla gündeme gelmiş sanatçı Kanye West ve ters asılmış bir Rothko tablosu gibi Miles Bron karakterinin kişiliğini yansıtacak eserlerin seçilmesine özen gösterildi. Dünya üzerindeki neredeyse tüm müzelerin bünyesinde bulunan eserlere taş çıkaracak ölçüde geniş koleksiyon, günümüzdeki sanat koleksiyonerliğine bir eleştiri olma niteliğine sahip. Glass Onion, eserlerin sanatçılarından sıyrılıp bir statü olarak kullanıldığı modern toplumun absürt ölçüde servete sahip üyelerini mercek altına tutup farsi bir yaklaşım sayesinde kuvvetli bir eleştiri sunuyor.
Sıla Demiral