Prof. Dr. Aylin Seçkin’in Bilgi Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nde yürüttüğü Sanat ve Kültür Ekonomisi dersi kapsamında düzenlediği röportajlar serisi koleksiyoner ve sanat danışmanı Claude Reich ile devam ediyor.
Fransız sanat koleksiyoneri ve sanat danışmanı Claude Reich, Paris’te aldığı işletme eğitiminin ardından 15 yıl parfüm endüstrisinde çalışmıştır. 1980’lerin ortalarında şekillenen merakı doğrultusunda savaş sonrası dönem çağdaş eserleri ile ilgilenmeye başlamıştır. Yaklaşık 20 yıldır Cy Twombly, Philip Guston ve Jean Dubuffet gibi isimlerin yoğunlukta olduğu bir koleksiyon üzerine çalışan Reich, Londra’da yaşamına devam etmektedir. Seçkin’in Reich ile koleksiyonunun hikayesini, farklı koleksiyonerlik biçimlerini ve koleksiyon oluşturma yöntemleri üzerine odaklandıkları buluşmanın kısa bir özetini sizler için hazırladık.
Aylin Seçkin: Bugün bize katıldığınız için çok teşekkür ederim. Koleksiyon oluşturma sürecinizin hikayesinden biraz bahsedebilir misiniz? Bir aile geleneği olarak mı başladınız yoksa sizi tetikleyen, etkileyen bir durumla mı karşılaştınız?
Claude Reich: Bir aile geleneği değil kesinlikle, ailem sanat ile pek ilgilenmiyordu. 1980’lerin ortalarında babamın Belçika’da çağdaş sanat koleksiyoneri bir arkadaşı bizi haftasonu için evine davet etmişti. Brüksel’deki evde bizi ilk karşılayan sanat eseri Calder’in “Mobile”lerinden biriydi, oturma odasında ise Jean Dubuffet’nin iki eseri asılıydı. Evdeki Lucio Fontana, Jean Basquiat ve Serge Poliakoff tabloları hafızamda oldukça canlı hala. Çağdaş sanat ile karşılaşmam da bu şekilde olmuştu. O ana kadar bu eserlere sahip olabileceğim aklımın ucundan bile geçmemişti. Bu büyük şok ile sanat piyasasını takip etmeye, o zamanlar yeterli birikimim olmadığı için satın almak yerine gözlem yapmaya başladım.
Paris’teki müzayedelere katıldım, sadece izledim ve çağdaş sanatı anlayabilmek için öncelikle yapmam gereken şeyin Rönesans dönemini ve Picasso gibi ustaların eserlerini incelemek olduğunu anladım. Konu hakkında daha fazla okuma yapmaya başladım, bu sırada Paris’teki bütün sergileri ziyaret etmeyi bir alışkanlık haline getirmiştim. 1988 yılında Centre Pompidou’da ziyaret ettiğim Cy Twombly sergisi beni fazlasıyla etkiledi sonrasında Londra’ya ve New York’a gidip gelmeye başladım çağdaş sanatı daha yakından takip edebilmek için. 2000 yılında ilk kez Art Basel’a katıldım, aynı yıl ilk defa sanat eseri almak için gereken birikime sahip olmuştum. 1985’ten 2000’e kadar sanat piyasasını yakından takip ettim ancak 15 senenin sonunda istediğim bir sanat eserini karşılayabilecek bir bütçem olmuştu. Koleksiyonum için seçtiğim ilk eser Jean Dubuffet’nin bir tablosuydu.
A.S: Koleksiyonunuzu süreç içerisinde nasıl genişlettiniz? Dubuffet’nin çağdaşları ile mi devam ettiniz?
C.R: Açıkçası bir jenerasyona veya gruba odaklanmak gibi bir amacım olmadı hiç. Koleksiyonumu oluşturmaya başlamadan önce uzun bir süre üzerine çalıştığım için sanat konusunda bilgi birikimim vardı ve tam olarak ne istediğimi biliyordum. Aslında oldukça yakın bir zamana kadar koleksiyonumu sadece Cy Twombly, Jean Dubuffet, Giorgio Morandi ve Philip Guston gibi birkaç sanatçıdan oluşan bir seçki halinde tutuyordum çünkü gerçekten ilgimi çeken sanatçılar hakkında daha derinlikli çalışmak bana daha uygun. Ancak saydığım isimlerin satış rakamları ulaşılmaz seviyelere yükseldikçe daha yakın dönem çağdaş sanat eserleri ile de ilgilenmeye başladım.
A.S: Bir sanat eserine sahip olma kararını vermenizde etkili olan faktörler nelerdir?
C.R: Her şeyden önce, koleksiyonerlik benim için tam zamanlı bir iş. Sadece koleksiyon oluşturmaya odaklanmayacaksanız bana kalırsa bir sanat danışmanına ihtiyacınız var. Olabildiğince çok okuyorum ve sanat eseri görüyorum. Eğer bir sanatçının işlerini koleksiyonuma dahil edeceksem eserlerine ve kendisine dair derinlikle bir bilgiye sahip olmam gerektiğini düşünüyorum. Eğer piyasada almayı düşündüğüm bir eser varsa öncelikle bütçeme uygunluğunu değerlendiriyorum. Her sanatçının iyi, ortalama ya da kötü eserleri ürettiği dönemleri oluyor. Sonrasında seçtiğim eseri sanatçının kariyerindeki yerini bu duruma göre inceliyor ve diğer eserleri ile karşılaştırıyorum. Eğer eser bu konudaki beklentilerimi de karşılıyorsa koleksiyonuma ekliyorum. Eğer eserin bana uygunluğundan eminsem oldukça hızlı karar veririm.
A.S: Çevrimiçi eser alım satımı hakkında ne düşünüyorsunuz, özellikle bu dönemde fazlasıyla yüksek fiyatlı eserlerin çevrimiçi platformlarda sıklıkla satıldığına şahit oluyoruz? Kendinizi bu fikre yakın hissediyor musunuz?
C.R: Dürüst olmak gerekirse pek bana uygun bir fikir değil ancak ne yazık ki şu an sanat eseri almak veya satmak için başka bir yol mevcut değil. Aslında geçen seneye kadar fiziksel olarak görmediğim bir eseri satın almak aklımın ucundan bile geçmemişti. Özellikle eserin durumu ile alakalı çekincelerim varsa tercih etmeyeceğim bir seçenek ancak yakın bir zamanda kondisyonundan emin olduğum bir eseri çevrimiçi olarak satın aldım. Öte yandan bahsettiğimiz platformların koleksiyonerlik ile ilk kez tanışacak sanatseverler için çok uygun olduğunu düşünüyorum.
A.S: Sizden önce buluştuğumuz koleksiyoner konuklarıma sorduğum soruyu tekrar etmek istiyorum, optimal koleksiyon diye bir şeyden söz edebilir miyiz? Tıpkı sanatçıların bir esere bakıp da artık eklenecek bir şey olmadığını, bittiğini fark ettikleri an gibi, sizce bir koleksiyon tamamlanabilir mi?
C.R: Hiç sanmıyorum, koleksiyonerlik bir bağımlılık gibi, hiçbir zaman bitebileceğini sanmıyorum. Eğer koleksiyonunuzun optimal olduğunu düşünüyorsanız isteğinizi ve inancınızı kaybetmişsinizdir. Hayatlarının sonuna kadar koleksiyonlarını genişleten insanlar tanıyorum. Bir koleksiyonun optimalliğe ulaşması fikri pek mantıklı gelmiyor.
A.S: Sorumu farklı bir şekilde sormalıyım belki de, hangi eserlerden oluşan bir seçkiye koleksiyon diyebiliriz? Sanat eseri koleksiyonuna koleksiyon diyebilmek için sağlaması gereken kriterler nelerdir? Hangi bileşenlerden oluşmalıdır?
C.R: Koleksiyonerler de kendi içlerinde farklı türlere ayrılıyor, örneğin sosyal amaçlar sebebiyle sanat eseri satın alanlar sanatı takdir etseler de sanat aşığı değiller, sonucunda da birbirine çok benzeyen koleksiyonlar oluşturuyorlar. Evlerine gittiğinizde Picasso, Basquiat, Rothko, Condo’nun ya da o dönem “trend” olan herhangi bir sanatçının eserleri ile karşılaşabilirsiniz. Bana kalırsa bunda yanlış bir şey yok, gayet amacına uygun ve saygı duyulması gereken bir koleksiyon yaratma şekli. Öte yandan bahsettiğim koleksiyonerler kulakları ile koleksiyon yaratıyor, yani başka insanların fikirlerine dayanarak kararlarını veriyorlar.
Bir de az önce bahsettiğim koleksiyonerlerden iyi olduğumu iddia etmemekle beraber benim gibi koleksiyonerler var. Tamamen farklı bir yaklaşım içerisinde uzun zamandır sadece hakkında sahip olduğum bilgiden emin olduğum sanatçıların işlerini koleksiyonuma ekliyorum. Bütçem el verdiğince ilgimi çeken bu sanatçıların birkaç eserini koleksiyonuma eklemeye ve derinlikli bir seçki oluşturmaya odaklanıyorum. Bahsettiğim sanatçının farklı dönemlerinden 4-5 eseri satın alarak “derinlikli koleksiyonerlik” olarak adlandırabileceğim bir yaklaşım sergiliyorum. Burada iki farklı yaklaşımdan bahsediyoruz, ilk bahsettiğim grup her zaman ilgi odağı olan sanatçılara odaklandıkları için koleksiyon için ayırdıkları bütçe de ona göre oluyor. Ancak erkenden bir sanatçıyı takip etmek ve zaman içerisinde çeşitli eserlerini almak da iyi bir seçenekler.
Çok klasik bir örnek ama New York’ta neredeyse birbirinin kopyası koleksiyonlar ile dolu komşu evler bulabilirsiniz. Ancak bana kalırsa oturma odasında asılı bir Basquiat da pek ala bir tek başına bir koleksiyon sayılabilir.
Konuşmanın tamamına bu link üzerinden Y8$Qb.FV şifresini kullanarak erişebilirsiniz.
Hazırlayan: Badenur Özcan