Mehmet Can Gürsoy, varlık kavramına bir bütün olarak yaklaşan ve yaratıcılık serüvenini aynı zamanda kendini tanıma süreci olarak gören bir sanatçı. Art50.net ailesinin en taze üyelerinden Gürsoy’un sezgilerden rüyalara, bilinçaltından doğaya uzanan dünyasında keyifli bir yolculuğa çıktık.
Sanata olan ilgin nasıl başladı?
Resim yapmaya doğayı, duygularımı, sezgilerimi, içimdeki dünyaları dışarı çıkarma isteğiyle ve temel bir keşfetme içgüdüsüyle başladım. Beşli yaşlarımda dünya ile konuşmak ve oradaki yerimi öğrenmek istiyordum. Yıllar geçtikçe aynı zamanda sanat üzerinden kendi varlığımı tanımanın ve onunla konuşabilmenin kelimelerle ifade edilemeyen hazzını yaşadım. Kendimi tanıdıkça başkalarını da tanıyabildiğimi fark ettim. İlerleyen zamanlarda sanat eğitimi görmek, sanatın merkezinde daha çok yer almamı sağladı. Bu eğitim sürecinin çeşitli yararları olduğu kuşkusuz; ancak bu süreçte kimi öğretmenlerin ve eğitim düzeninin insanları sanattan usandırıp yeni yollara ve arayışlara yönelttiğini de gördüm.
Eğitimin sırasında bir yılını İspanya’da geçirmişsin. Bu süreç gerek sanatını, gerek kişisel gelişimini nasıl etkiledi?
İspanya’da “Can” olarak yeniden doğdum diyebilirim. Sanata ve yaşama dair geçmişten getirdiğim deneyimlerim olsa da, İspanya’nın aurası mı diyeyim, havası mı, bende dönüştürücü bir etki yarattı ve bu durum, hem karakterime hem de sanatıma yansıdı. İspanya öncesi dönemimde figüratif tarzda çalışırken, oraya gittiğimde soyut sanat ile tanıştım. Oradaki öğretmenlerin özverisi, fakültenin zenginliği ve Avrupa’da sanata verilen önem beni olumlu anlamda çok fazla etkiledi. Öte yandan oradaki eğitim ve araştırma sürecim, özellikle ilk kişisel sergimin ve farklı şehirlerdeki grup sergilerinin hazırlık aşamalarında bana sabırlı ve disiplinli olmayı öğretti. Sadece Granada’da kalmayıp İspanya’nın farklı şehirlerinde bulunmak ise, şehirler arasındaki kültürel-sanatsal görüş farklılıklarını görmem ve deneyimlemem için bir fırsat oldu.
Çalışmalarında hem psikoloji ve bilinçaltına, hem de Animizm ve varoluş meselesine dair öğelerin varlığını duyumsuyoruz. Bu konuda neler söylemek istersin? Esin kaynakların neler?
Bilinçaltı, benim için önemli bir gerçeklik katmanı ve yaratımın önemli bir aracı. Aynı şekilde, rüyalar da gerçekliğin tanıkları. Duygular ve sezgiler, dünyevi yaşamdaki eylemlerimizi belirleyen, kim olduğumuzu gösteren, ruhsal olarak bizi ileriye götüren ve anlamlandıran alanlar. Psikoloji, animizm veya varoluşçuluk gibi kavramların, insanın duygu ve sezgilerinde zaten bulunduğu kanısındayım. Bu yüzden kavramları ayırmaktan ziyade tümünü tek bir kavramda birleştirmeyi daha doğru buluyorum. O da “Varlık” kavramı; bir nevi hiçliğin karşıtı, doğanın kendisi, hareketin ve değişimin gücü. Benim de temel amacım, insan varlığındaki eksik, yarım kalmış doğanın nasıl tamamlanabileceği öğrenmek ve göstermek.
Yapıtlarının teknik açıdan illüstrasyonla yakın akrabalıkları var. Bu alanda da çalışmalar yapıyor musun?
Çalışmalarım, resim ile illüstrasyon arasında duran yeni ve melez bir görselliğe sahip. Sanatsal açıdan resim ile illüstrasyon arasında bugüne kadar bir ayrım göremedim veya görmek istemiyorum. Bir görselin malzeme, konu veya anlatım biçimindeki nüanslar üzerinden illüstrasyon veya resim olarak sınıflandırılması, sanatın yenilikçi doğasına uygun olmayan, klasik bir yaklaşım. Örneğin bir çizgi roman, bölünmüş resim karelerinden oluşur. Onu çizgi roman olarak isimlendirsek de, o aynı zamanda bir resimler kitabıdır. Bunun tanımını kişinin hayal gücüne bırakmak, bana daha sağlıklı geliyor. Yapılan bir diğer hata da resmin kutsallaştırılması, illüstrasyonun ise daha az değerli bir konumda görülüp geri plana atılması. Oysa güncel sanatta kategoriler artık birbiri içinde eriyor ve birbirlerine entegre oluyorlar. Günümüzde “bu resim mi, illüstrasyon mu?” tartışmalarını sık sık duyduğumdan, bu konunun üzerinde özellikle durmak istedim.
İlgiyle izlediğin sanatçılar ve sanat etkinlikleri hangileri?
Yaşama bir katkısı olsun, olmasın; bir insan, olduğu yerde dursa bile bunun sanatsal bir anlamı vardır. Çünkü eylem kadar eylemsizlik de farklı bir değer yaratıp bize bir deneyim yaşatır. Ancak şunu da söylemeliyim ki, değişim her zaman değişimdir. Bu nedenle geçmişten günümüze, sanat tarihinin içinde ve dışında yer almış herkesin yaşama katkıları olduğunu unutmamak gerekir. Aynı şekilde, tek bir favori sanatçı ismi vermeyi, diğer tüm sanatçılara yapılmış bir haksızlık olarak görüyorum. Bu yaklaşımım, sanat etkinlikleri için de geçerli.
Sırada sınırsız hayal dünyası sorumuz var. Issız bir ormanda kaybolsan en iyi arkadaşın sence kim olurdu? Orada sanat üretecek olsan, ilk önce kimin ya da neyin resmini yapardın?
Doğa olarak nitelendirdiğimiz şey, yaşamın ta kendisi. Doğa, gözlem, eylem ve deneyimlerimizde görünür hale geliyor. Bu nedenle bana ormanda yol gösteren başlıca rehberim, sezgilerim olabilirdi. Ormanda ilk olarak neyi resmedeceğime gelirsek, bana insan olduğumu hatırlatması için kendimi kuş başlı ve ağaç köklerinden oluşan bir varlık olarak resmederdim. Böylece bitki ve hayvanlar olmadan bir hiç olduğumu unutmamış olurdum.
Art50.net ile nasıl tanıştın? Sence online platformlar genç sanatçıların kariyer yolculuğunda nasıl bir yere sahip?
Art50.net’i ilk zamanlarından beri takip ediyorum. Bağımsız ve keşfedilmeyi bekleyen sanatçıları gündeme getirmesi, beni zaten sevindiriyordu. Uzun ve yoğun bir atölye döneminin ardından, resimlerimin yeterli sayıda ve nitelikte olduğunu düşündüğümde “işte o an geldi” dedim ve başvuruda bulundum. Öte yandan sergilerin amacı, çalışmaların insanlara sunulması ve onlardan çeşitli tepkiler almak. Böyle bir mekanizma içinde online platformların, belli fiziksel bir mekana sahip galerilerden pek de farkı olmadığını; hatta sanatın ve sanatçının görünürlüğü açısından daha bile etkili olduğunu düşünüyorum. Genç sanatçılar, kariyerlerinin başında her şeyden önce geniş bir sosyal çevreye gereksinim duyuyorlar. Ayrıca mesleklerini sürdürebilmeleri için, eserlerini ekonomik bir kaynağa dönüştürmeleri gerekiyor. Bu noktada online platformların rolünün galerilerden daha etkili olduğu kanısındayım.
Yakın gelecekteki projelerin?
Birincisi, kesinlikle daha çok sayıda resim üretmek. Başlanmayı ya da tamamlanmayı bekleyen oldukça fazla sayıda resmim var ve bunları bir an önce üretip izleyiciyle buluşturma niyetindeyim. Bunların bir kısmı seri şeklindeki projeler, bir kısmı ise tekil resimler. İkincisi, ilk kişisel sergimi yurt dışında açmış olsam da, en büyük arzularımdan biri Türkiye’de ilk niteliğinde olacak bir kişisel sergi açmak. Hangi mekanda ve ne zaman olacağını ben de merakla bekliyorum. Son olarak birçok sanatçı gibi, projelerimi yurtdışındaki sanat kurumlarında sergilemek öncelikli hedeflerim arasında.
Röportaj: İpek Yeğinsü