Güney Fransa’nın şirin Arles şehrini büyük ihtimalle ölümsüz sanatçı Vincent Van Gogh adı ile birlikte duymuşsunuzdur. 1888 ve 1889 yıllarında burada yaşamış olan Van Gogh’un birçok eserine ilham kaynağı olan Arles, LUMA Arles adlı yepyeni bir şehir simgesine sahip. Bir çağdaş sanat kampüsü olan LUMA Arles, tarihi binaları ve binaların arasından yükselen Frank Gehry tasarımı büyüleyici kulesi ile Arles’te yaşayanların ve şehre gelen turistlerin kalbinde özel bir yere sahip olmaya çoktan başladı bile.
Deneysel çağdaş sanat alanı olan LUMA Arles yenilikçi eserlerin üretilmesi ve sanatçıların yaratıcılıklarını keşfetmesi amacıyla kuruldu. Sanatçılar, küratörler, bilim insanları, girişimciler ve izleyiciler arasında güçlü işbirlikleri ve bağ kurma misyonunu edinen LUMA Arles sanatçı stüdyo ve çalışma alanlarına ek olarak zengin ve yenilikçi bir sergi, proje, seminar ve etkinlik programı sunuyor.
LUMA Arles’in hikayesi İşviçreli koleksiyoner Maja Hoffman’la başlıyor. Aynı zamanda Luma Vakfı kurucusu ve Van Gogh Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı olan Hoffman, 2014 yılında kendi büyüdüğü şehirde yeni bir kültür sanat merkezi kurma kararı verdi. Hoffman, şehrin kalbindeki yerini şu sözlerle anlatıyor ‘’nerede olursam olayım (Arles’in) gökyüzünü hayal ediyorum.’’
2014 yılında LUMA Vakfı Hoffman önderliğinde Arles’te bulunan bir sanayi sitesini satın aldı ve böylece SNCH demiryoluna ait olan sanayi sitesini canlı bir kültür-sanat merkezine çevirme çalışmaları vakit kaybetmeden başladı. Yapımına yaklaşık 100.000 milyon Euro harcanan ve ‘’sanat kampüsü’’ olarak tanımlanan LUMA Arles, beş tarihi sanayi binası, ana bina ve Frank Gehry tasarımı olan ikonik bir kuleden oluşuyor.
LUMA Arles’i ikonlaştıran en önemli özelliği ise pırıl pırıl parıldayan kulesi. Arles şehrinin parlayan yıldızı olan ve dış yüzeyi yaklaşık 10.000 paslanmaz çelik kutuyla kaplanan kule, dünyaca ünlü mimar Frank Gehry tarafından tasarlandı. Daha önce Guggenheim Bilbao Müzesi ve Louis Vuitton Fondation gibi iz bırakan birçok binayı yaratan Gehry’nin kulesi disiplinler arası bir estetiği yansıtıyor. Çağdaş sanat, şehircilik ve mimarlık zekasını harmanyalan kule, Arles şehrinin manzarası ve ruhuyla mükemmel bir uyum içinde.
56 metre uzunluğundaki kule alışılmışın dışında düzensiz, belli forma oturmayan çıkıntılı şekillerden oluşuyor. Şehrin kaya oyuklarına benzeyen kulenin merkezinde bulunan davul ise şehirle özdeşleşmiş olan Roma Dönemi Amfitiyatrosu’na atıfta bulunuyor. Bir kısmı ziyarete açılan, kalan kısmının ise 2020’de tamamlanması planlanan kule sanat programları, araştırma alanları, atölye odaları ve sanatçı stüdyolarına ev sahipliği yapıyor.
Sanat kampüsünde bulunan beş tarihi bina ise Temmuz 2018’de ziyarete açıldı. New York Selldorf Architects tarafından restore edilen antrepolardaki sanat stüdyoları ve sergi salonlarında LUMA Arles sanat programı sunuluyor. 2 Temmuz-4 Kasım 2018 tarihleri arasında düzenlenen sergilerde Pipilotti Rist, Arthur Jafa, Amar Kanwar ve Lily Ganun’un yenilikçi çalışmaları karşımıza çıkıyor.
Luma Arles’in bir diğer hit sergisi ise ’’Gilbert and George: The Great Exhibition.’’ Önemli sanatçıların yaşamı ve sanatsal işbirliğini kutlayan sergi, 2 Temmuz-6 Ocak tarihleri arasında düzenleniyor. Sanatçıların seçtiği eserlerden oluşan sergi ilerleyen dönemde İsveç Moderna Müzesi, Norveç Astrup Fearnley Müzesi ve İzlanda Reykjavik Sanat Müzesi’ne konuk olacak. LUMA Arles’in dikkat çeken diğer projesi ise ‘’Do We Dream Under the Same Sky.’’ Sanatçı Rirkrit Tiravanija ve mimarlar Nikolaus Hirsch ve Michel Müller tarafından yürütülen proje sanatsal ütopyayı konu ediniyor ve ekolojik ve sanat açısından yürütülebilir bir model sunuyor.
Misyonu, ikonlaşmış kulesi ve endüstriyel görüntüsü ile LUMA Arles, sanatın insanları bir araya getiren ve iyileştiren gücünün farkına varıldığı şu günlerde önemini arttırmaya ve dünya sanat camiasındaki yerini sağlamlaştırmaya devam edeceğe benziyor.
Simge Erdoğan