Gabriel Vorbon fotoğraflarının konularını belirlerken güncel hayatın akışından ve kendi deneyimlerinden yola çıkıyor. Tanıklık ettiği olaylar ve karşılaştığı kişiler, sanatçının zihninde canlı birer kareye dönüşüyor. Akışın adeta durduğu kompozisyonlar, çekilen anların öncesinin ve sonrasının gizini içerisinde saklıyor. Gabriel Vorbon ile sanatsal üretim süreci ve son zamanlarda ürettiği yeni projeleri üzerine bir sohbet gerçekleştirdik.
Gabriel Gorbon, Yıldız Teknik Üniversitesi, Bilgisayar Mühendisliği Bölümü’nde başladığı üniversite eğitimine, İstanbul Teknik Üniversitesi, İç Mimarlık Bölümü’nde devam etti. Erasmus için gittiği Barselona’da Escola Superior De Disseny i d’Arts Plastiques akademisinde de iç tasarım eğitimi aldı. Sanatçı, İstanbul ve Barselona’da yaşıyor ve çalışıyor.
Barselona ve İstanbul’da çalışmalarını sürdürüyorsun. Pandemi süreci nasıl geçti senin için, iki ülke arasında gidip gelmek zorlaşmış olmalı. Son dönem çalışmalarını etkiledi mi bu durum?
Merhabalar, pandemi sürecinde ülkeler arasındaki giriş-çıkış kısıtlamaları ve bürokratik yavaşlamalar çalışmalarımın Barselona ayağını belirgin ölçüde sekteye uğrattı. Bu süreçte sıklıkla kendimi toplumsal olarak yaşadığımız motivasyonsuzlukla savaşırken buldum… Ancak, eve kapandığım dönemlerde elimden geldiğince geliştirmek istediğim CGI teknolojisi (bilgisayarla yaratılmış görüntü) üzerine yoğunlaşmaya çalıştım. Umuyorum ki yakın zamanda, kendimi hazır hissettiğimde çalışmalarımı bu alana da taşımaya başlayacağım.
Eğitimin, bilgisayar mühendisliği, ardından iç mimarlık ve sonrasında fotoğraf asistanlığı ile devam etmiş. Farklı alanlar ve disiplinler sana ve işlerine neler kattı?
Mühendisliği her ne kadar yarıda bırakmış olsam da, lise ve sonrasında mühendislikte aldığım sayısal alandaki yoğunluk analitik düşünme pratiğimi pekiştirdi. Fotoğraf alanı içinde kimi zaman matematiği kullanmaya ihtiyaç duyabiliyorum. Bölüm değiştirme kararımı verirken, görsel çalışmalarımı besleyecek fakat fotoğraf dışı bir alan arayışındaydım ve kendimi mimarlık fakültesinde buldum. Orada aldığım temel tasarım eğitimi aslında fotoğrafta da uygulanabilecek paralellikteydi. Doğadan, çevremizdeki mevcut aksiyonlardan ve hislerimizden aldığımız ilhamla oluşan formlar ve tasarımlar fotoğraf alanında da karşımıza çıkmakta. Bu sebeple, hepsi birbirini beslemekte diyebilirim.
Art50.net’te yer alan fotoğrafların serilerden oluşuyor, insan figürlerinin çevresi ile olan ilişkileri, bunun dışında portreler var. Fotoğraflarındaki özneleri ve kurgularını nasıl belirliyorsun?
İnsanların kendilerini daha önce görmedikleri hallerini, farkında olmadan kamera önündeki potansiyellerini, onlara ve kendime göstermek hoşuma gidiyor. Bununla birlikte, birçok kişisel projemde yer alan öznelerin de aslında ilk kamera önü deneyimleri oluyor. Gündelik hayatlarımızda farkında olmadan gözlerimizle sayısız -canlı- fotoğraf karelerine bakıyoruz. Ben gözümüzle gördüğümüz, hareket eden kareleri ve oradaki kişileri aklımda tutmaya ve sonra belleğimdeki imajları gerçek fotoğraflara dönüştürmeye çalışıyorum. Dolayısıyla, bir öznemi o sırada o hiç farkında değilken, kimi zaman bir metroda bile belirlemiş olabiliyorum.
‘Objects for the Body’ ve ‘Rational Things’ adlı serilerine verdiğin isimler oldukça ilginç. Üretim sürecin nasıl gelişiyor? Kavramlar mı seni isme götürüyor yoksa isimlerden mi yola çıkıyorsun? Kısaca bu serilerin üretim sürecinden bahseder misin?
Aslında üretimimde değindiğim birçok konu güncel olarak ya da geçmişimde içselleştirdiğim konulardan oluşmakta. Bazen sohbet ederken ya da tartışırken, bazı cümleler daha çok aklımızda kalır mesela… Bu cümleleri, belki yatağa yattığımızda ya da peşi sıra gelen haftalar boyunca düşünürüz, zihnimizin bir yerinde döner durur bir şekilde. Belleğimizde yankılanan, hatta bazen bizi bir uyanışa bile götüren cümleler fotoğraf isimlerime dönüşebiliyor. Örnek vermem gerekirse; “Rational Things” serimin çıkış noktası aslında ikili bir tartışma sırasında karşı tarafın “When did you become a rational person?” / “Ne zaman aklı başında biri oldun?” sorusu üzerine kendim ve dönüştüğüm bu rasyonel insan hakkında düşünmem sonucu ortaya çıkmıştı.
Fotoğraflarında zaman kavramı üzerine biraz konuşmak gerekirse, donmuş bir an’ı hatırlatıyor. Kullandığın mecradan bağımsız figürler bunu destekliyor. Hatta bazı serilerde figürler heykele dönüşüyor ve yine zaman duruyor. Sen ne düşünüyorsun zamansallıkla ilgili?
Bağımsız sinemadaki bazı filmlerde sahnenin açılışı bir olayın ortasından başlar. Bazen bir otoparkta çömelmiş bir kişi görürüz iki dakika boyunca ve olay öncesinde bir şey olduğunu anlarız. Sonrasında ise öznenin yapacağı eylemlere göre öncesini anlamaya çalışırız. Filmde bir hikaye geçmişinin olduğunu sezer ve bunun ne olduğunu anlamak için öncesini ve sonrasını merak etmeye başlarız; sadece iki dakika boyunca otoparkta çöken bu kişiden dolayı… Ben de fotoğraf çalışmalarımda, otoparkta çömelmiş bu kişiyi oluşturup öncesi ve sonrasında merak uyandırtmaya çalışıyorum. Durmuş zamanlar olsa bile, izlenebilir bir fotoğraf algısı oluşturmak hedeflerim arasında.
Farklı coğrafyalar arasında yer değiştirmek seni besliyor mu? Üretim sürecini nasıl etkiliyor?
Bunu yapabildiğim ölçüde üretimime büyük katkısı oluyor. En büyük katkılarından birisi doğal ışıkta ve dışarıda çalışmayı seven bir fotoğraf sanatçısı olarak projelerimde kullanabileceğim yeni mekanların çeşitlenmesi diyebilirim.
Art50.net ile nasıl tanıştınız? Türkiye’nin en çok bilinen ve takip edilen sanat platformlarından birinde yer almakla ilgili neler düşünüyorsun? Beklentilerin neler?
Art50.net ile ilk olarak, dahil olduğum Mamut19’da dolaylı olarak bir tanışmamız gerçekleşmişti. Sonrasında asıl iletişime geçişimiz ise Step Istanbul sergi sürecinde oldu. Severek takip ettiğim, birçok sanatçı arkadaşımın da dahil olduğu bir platform olduğu için, dahil olduğuma ayrıca heyecanlıyım. Tüm görüşme süreçlerimiz çok keyifliydi. Art50.net’in sanatçı ve eserlerinin görünürlüğünü arttırmak ve sanatseverlerle arada bir köprü kurması açısından beklentilerim bulunmakta. Bir yandan da dünyaca içinde bulunduğumuz zor dönemin de farkındayım.
Sana çok büyük bir bütçe verilse ve sadece tek bir sanatçının bir yapıtını alabilecek olsaydın kimin eserini alırdın?
Beni biraz strese sokan bir soru oldu… Hayatım boyunca “EN”lerimle ilgili soruları yanıtlamaktan kaçındım, kaçınıyorum da. Çünkü, hep tüm zihnimi taramam ve gerçekten doğru cevabı vermem gerekiyor gibi hissediyorum. Bu bütçeyle kendi işlerimden birisini satın alıp, bana geri gelen bu bütçeyle de yeni projelerime odaklanabilir miyim? ☺
Fotoğraf dışında farklı teknikler kullanmayı denedin mi?
Bu yıl daha önceden de bahsettiğim gibi CGI üzerine çalışmalarım oldu, henüz hiç yayınlamadığım. Önceki yıllar içerisinde birkaç video çalışmam, yine eğitimim sırasında linol baskı, yağlı boya ve heykel denediğim süreçler de olmuştu.
Röportaj: Sena Arcak Bağcılar