Funda Alkan ile Toplum Çıkmazında Kadın Kimliği Üzerine

Funda Alkan’ın kesme, yapıştırma, dikme ve işleme teknikleri üzerine inşa ettiği sanat pratiği, temelde toplum tarafından kadınlara dayatılan güzellik algılarına dair bir eleştiri içeriyor. Sanatsal yolculuğunu karşılaştığı hikayeler ve içsel ilhamlar ile şekillendiren Alkan, çalışmalarında kadın bedenini yakından ilgilendiren tarihsel trajedilere ve toplumsal geleneklere referans veriyor.

Lisans eğitimini Dokuz Eylül Üniversitesi, Buca Eğitim Fakültesi Resim-İş Öğretmenliği Bölümü’nde tamamlayan Funda Alkan, Yüksek Lisans çalışmalarına Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nde devam etti. Sanatçı ile eserlerine ilham olan konu ve sanatçılar, kadın bedeni üzerinden üretilen politikalar ve sanat dünyasındaki güncel gelişmeler hakkında keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

Eserlerinizde sıklıkla iğne, iplik ve makas gibi araçları kendinizi ifade etmek için kullandığınızı görüyoruz. Sanatsal yolculuğunuzda kesme, yapıştırma, dikme ve işleme gibi tekniklere olan ilginizi ve becerinizi nasıl keşfettiniz?

Çocukluktan bu yana sürekli annemi dikiş dikerken izlerdim. Malzemeyle tanışmam, ilgim ve merakım sanırım o yıllarda oluştu. Sonrasında resimlerimde sadece boyanın bana yetmediğini fark ettim. Bu materyallerin resimlerime üç boyut kazandırması, benim için ifadesinin güçlü olması ve çalışırken verdiği haz tercih sebeplerimden oldu.

Çalışmalarınızda yoğun olarak kadın bedeni üzerinde üretilen baskıları, şiddeti ve beklentileri ele alıyorsunuz. Sizi, eserlerinizi bu alanda üretmeye yönlendiren sebepler neler oldu? Pratiğinizi şekillendiren bir dönüm noktasından söz edebilir miyiz?

Yüksek lisansta tezim için seçtiğim konu; ‘Kadınlık durumu, cinsiyet ve feminizm bağlamında Louise Bourgeois ve sanatı’ olmuştu. Bu doğrultuda yaptığım araştırmalar ve okumalar sürecinde bağlantılı olarak başka sanatçılardan da etkilenmiştim. Araştırmalarım sırasında Tracey Emin’in Yaban Vatan isimli kitabını okuduktan sonra bu araştırmalar benim için tez konusu olmaktan çıkmış üretim sürecimin önemli parçaları olmuşlardı. Travmatik hayatların içinde yalnızlık ve kırılganlık kavramları, var olma biçimleri ilham kaynaklarım haline gelmiş kendi çalışmalarımda bu araştırmalar doğrultusunda evrilmiştir. Kısacası tez konumun ve o yıllardaki araştırmalarımın çalışma pratiğimin şekillenmesinde dönüm noktası olduğunu söyleyebiliriz.

Funda Alkan – Rüya İçinde Kayboluş

Toplumsal cinsiyet rollerinin sıklıkla kadınlık ile ilişkilendirdiği dikiş becerisini aynı sistemi eleştirdiğiniz çalışmalarınızda kullanıyorsunuz. Tekniğinizin ele aldığınız konular ile olan ilişkisi hakkında ne düşünüyorsunuz? Kesmek, dikmek ve yapıştırmak kadın bedeni için “yaratılan” güzellik algısını temsil eden metaforlar olarak okunabilir mi?

Aslında burada kadınlık durumlarının içerisindeki dikiş becerisinden farklı bir durum söz konusu. Bu materyaller ile ürettiğim ilk resimlerde estetik ameliyatlardaki kesme dikme yapıştırma germe eylemlerini yorumlamıştım.

Çalışmalarımda toplumun kadına ve bedenine dayattığı güzellik kavramlarını mercek altına alıyorum. Kadını ötekileştiren, kendinden bağımsız bir kimlik olarak kurgulayan toplumsal baskıları, güzellik kıskacına sıkışmış kadın bedeninin gönüllü veya gönülsüz biçimde maruz kaldığı şiddetin ruhsal ve fiziksel değişimlerini ve mükemmel görünmeye yönelik baskının, çoğu kadını uygun bir beden arayışına sürüklemesini, kesme, yapıştırma ve dikme eylemleriyle çalışmalarıma yansıtıyorum.

Ele aldığınız kadın figürlerini, sabit bir kimlik atamak yerine, belirli ölçülerde soyutlamayı ya da vücudunun belirli kısımlarına odaklanmayı seçiyorsunuz. Bu yaklaşımınızın altında hangi sebepler bulunuyor?

Bu durum seri olarak ürettiğim çalışmalar doğrultusunda değişkenlik gösteriyor. 2010 yılından önceki süreçlerde “patchwork” tekniğiyle kadın bedeninden kesitler çalışıyordum. 2010 – 2012 yılları arasında ikon kadın portreleri çalıştım. Sonrasında kadınların güzellik uğruna yaşadığı eziyetleri tarihsel süreç içerisinde araştırırken en çok Fransız korsesinden etkilenmiş ve bu konu ile ikinci kişisel sergimi oluşturmuştum. Korsenin geçmişi M.Ö. 200’lü yıllara kadar uzanıyor. 16. Yy’ da İngiltere’de kraliçe sarayda geniş ve sarkık bel görmek istemediğini belirtince korseler kullanılmaya başlanmış ve 1. Elizabeth döneminde sağlam olsun diye balina kemiğinden üretilmeye başlanmış. Okuduğum makalenin birinde yemekli davetlerde kadınlar bunun içinde nefes alabilmek için eğitim alıyormuş. Davette bir kadının korsesi kırılıyor ve ciğerine saplanıyor. Bu beni çok etkilemişti. Başka bir durum ise Lotus ayak. Çin’de küçük yaştaki çocuklara ‘güzel görünme’ geleneği altında ayaklarının büyümesini engelleyerek şeklini bozan bir uygulama. Günümüzde halen türlü uygulamalar ile kadınların katlandığı eziyetlere şahit oluyoruz. Bunun gibi tarihsel trajediler, toplumsal gelenekler ilham kaynağım oluyor.

Korseler, topuklu ayakkabılar, danteller eserlerinizde sıklıkla karşılaştığımız semboller arasında fakat soyut kompozisyonların ön planda olduğu “Boşluk” gibi çalışmalarınız da mevcut. Soyut eserlerinizi pratiğinizde nasıl konumlandırıyorsunuz ve sizin için hangi anlamlara işaret ediyorlar?

Genellikle etkilendiğim konular, hikayeler, olaylar çerçevesinde seri işler üretiyorum. Bunların içinde es verdiğim dönemlerde ortaya soyut işler çıkıyor. Boşluk adlı çalışma da bunlardan biri. Kalabalık ruh hallerinin, gürültünün ve yoğunluğun içindeki boşluk duygusundan yola çıkmıştım. Bu üretim süreci tamamen içgüdüsel bir durum. Gördüğüm bir rüya, dinlediğim müzik, izlediğim filmlerden bir kare, geçtiğim bir sokağın bana yaşattığı his; hemen her şey etkileşim yaratarak bu soyut işleri üretmemi sağlayabiliyor. Onların dünyası apayrı.

Funda Alkan – Tutku

Eserlerinizde Pointilizm, Pop-Art ve Soyut Figüratif gibi yaklaşımların izlerini görüyoruz. Çok katmanlı pratiğinizde sizi etkileyen sanatçılar kimler oldu? Güncel olarak hangi sanatçıların işlerini yakından takip ediyorsunuz?

Çalışmalarımın özgünlüğünü fazlasıyla önemsiyorum. Mesela puantiye işlemeler ile ürettiğim portre serisinde o tekniği kendi deneyimlemelerimin sonucunda oluşturdum. Üretim aşamasında karşıma çıkan zorluklara çözümler üretirken zaten teknik kendiliğinden gelişip gidiyor. Takip ettiğim sanatçılardan bazılarını sayacak olursak; Cayce Zavaglia, Ghada Amer, Maryam Ashkanian, Tansy Hargan, Sabatina Leccia…

Çalışmalarınızın “Tekstil Sanatı” ile olan ilişkisini nasıl yorumluyorsunuz? Tekstil sanatçılarının isimlerini fuarlarda, galeri temsiliyetlerinde, geniş çaplı sergilerde ve müze koleksiyonlarında daha sık duymaya başladık, “Tekstil Sanatı”nın güncel yükselişi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Günümüzde tekstil sanatının; güncel sanat hareketlerine, toplumsal olaylara, kültürel farklılıklara, iletişim ve etkileşimin varlığı ile yeni fikirlere ve yaratıcılığa açık bir alan haline geldiğini görmek mümkündür.

Aslında çalışmalarımı tekstil sanatı olarak nitelendiremem. Evet tekstil malzemesi kullanıyorum, boya da kullanıyorum, kendimi rahat ifade edebileceğim her şeyi malzeme olarak kullanabilirim. Materyal çeşitliliğini seviyorum. Çalışma sürecim teknik gereği uzun sürdüğü için çok sabır gerektiren, zahmetli ama bir o kadar heyecan veren ve meditasyon etkili bir süreç. Tekstil sanatının son dönemdeki yükselişini ve popülerliğini kendi açımdan yorumlayacak olursam; güçlü ifade olanaklarıyla malzeme çeşitliliği, deneysel arayışlar, geleneksel duygularla haz veren malzemenin büyülü dünyası, sanat alanında ifade aracı haline gelmesi diyebilirim.

Pandemi süreci üretim anlamında sizin için nasıl geçti? Yeni eserler üretirken ilham aramak için önce kendi içinize mi dönersiniz yoksa farklı hikayelerin mi peşine düşersiniz?

Pandemi sürecinden her anlamda kötü etkilenirken üretim sürecine olumlu etkileri olduğunu söyleyebilirim. Bol bol düşünme, çalışma, okuma ve üretme süreci yarattı. Yeni işler üretirken genellikle kendi içime dönerim ama hikayelerin beni sürüklemesine de izin veririm. Benim için her şey kendiliğinden bir uyum içinde akmalı.

Bir sanatçı olarak sanatı çevrimiçi platformlar aracılığıyla deneyimlemek konusunda ne düşünüyorsunuz? Eserlerinizin Art50.net aracılığı ile sanatseverlerle buluşacak olması size nasıl hissettiriyor?

Çevrimiçi platformda yer alma fikrine çok sıcak bakmıyordum. Ama adını sürekli duyduğum, arkadaşlarımın da yer aldığı, disiplin ve güvenilirliğine emin olduğum bu platformda yer aldığım için çok mutluyum.
Sanata ve sanatçıya değer veren, kültürel anlamda kaliteli çizgiye sahip, sadece satış odaklı değil sanatçının görünürlüğünü önemseyen bu platform aracılığı ile çalışmalarımın izleyiciyle buluşması beni heyecanlandırıyor. İlginiz ve güzel desteğiniz için Teşekkürler ART50.

 

    If your proposal is evaluable, a return will be made within 5 working days. If you do not get a response to your offer within 5 working days, it means that your offer is not likely to be evaluated.




      Teklifinizin değerlendirilebilir olması durumunda en geç 5 iş günü içerisinde dönüş yapılacaktır. 5 iş günü içerisinde teklifinize yanıt alamamanız teklifinizin değerlendirilme olasılığı bulunmadığı anlamına gelmektedir.