Dünyanın en prestijli sanat etkinliği Venedik Bienali 3 yıl aradan sonra 23 Nisan – 27 Kasım 2022 tarihleri arasında gerçekleşiyor. “The Milk of Dreams” başlığı ile düzenlenen 59. Uluslararası Sanat Sergisi, ismini İngiliz sürrealist ressam Leonora Carrington’ın kitabından alıyor.
“The Milk of Dreams” kitabı, sanatçının 1950’lerde Meksika’da yaşarken çocuklarına anlattığı hikayelerden ve bu hikayeler için çizdiği androjen figürlerin, hayvanların yer aldığı mistik ve fantastik sahnelerden oluşan aynı isimli resim serisinden oluşuyor.
Bienal küratörü Cecilia Alemani “Sürrealist sanatçı, yaşamın sürekli olarak hayal gücünün prizması aracılığıyla yeniden tasavvur edildiği büyülü bir dünyayı anlatıyor. Herkesin değişebileceği, dönüşebileceği, bir şey ya da başka biri olabileceği bir dünya.” diye dile getiriyor Carrington’ın kitabının sergiye verdiği ilhamı. “The Milk of Dreams” sergisi, Leonora Carrington’ın dünya dışı yaratıkları ve dönüşüm geçiren figürleri eşliğinde izleyiciyi başkalaşım geçiren vücutlar üzerinden insan olmanın tanımını sorgulayan farazi bir yolculuğa çıkarıyor.
Cecilia Alemani, bu seneki bienalin erkek figürünün evrenin merkezi olduğu görüşüne meydan okuyarak, insanlar, farklı yaşam formları ve teknoloji arasındaki ilişkiye odaklanacak olduğunu dile getiriyor. 127 yıllık tarihinde ilk defa çoğunlukla kadın ve cinsiyete bağlı olmayan sanatçılara yer verecek olan etkinlik, aynı zamanda var olan sistemlere bağlı kalmayarak tarih ötesi bir yaklaşım gözetilerek yapılandırılmış. Bu yaklaşım sayede nesiller boyunca kullanılan sanatsal teknik ve pratiklerin anlamsal katmanlar oluşturarak nasıl geçmiş ve gelecek arasında bir köprü vazifesi gördüğünün de altı çiziliyor.
2022 Venedik Bienali, türlerin varoluşunun tehdit altında olduğu bu anı yakalayan, ama aynı zamanda günümüzün bilimlerini, sanatlarını ve mitlerini kapsayan diğer birçok araştırmanın da üzerine düşünmeye itmekte. İnsanın tanımı nasıl değişiyor? Hayatı oluşturan nedir ve bitki ile hayvanı, insanı ve insan olmayanı ayıran nedir? Gezegene, diğer insanlara ve diğer yaşam formlarına karşı sorumluluklarımız nelerdir? Ve biz olmasaydık hayat nasıl olurdu? Gibi sorular sergi boyunca cevap arıyor.
Arsenale ve Giardini’de sunulacak olan ana sergi üç bölüme ayrılıyor: “Bedenlerin temsilleri ve metamorfozları”, “Bireyler ve teknolojiler arasındaki ilişki” ve “Bedenler ve dünya arasındaki bağlantı”. Her bölümde sürrealist sanatçı Leonora Carrington’ın sergiye adını veren “The Milk of Dreams”e karşılık gelen eserler yer almakta.
Bienale bu yıl 58 ülkeden 213 sanatçı katılıyor. Bienal jürisi tarafından davet edilen bu sanatçılar arasında yurt dışında yaşayıp üretmekte olan 2 Türk isim Müge Yılmaz ve Özlem Altın da bulunmakta.
Bugüne kadar düzenlenen bienaller içerisinde en çeşitli sanatçı topluluğuna ev sahipliği yapan etkinlikte 58 ülkeden sanatçının işleri yer alıyor. Bu yılki sanatçı listesindeki 180 sanatçının ilk kez deneyimleyeceği etkinlikte, 80’i daha önce hiç sergilenmemiş 1433 sanat eseri gösteriliyor.
Toplam 83 ülke pavyonu bulunmakta; bunlardan 30 tanesi Arsenale ve Giardini dışında şehrin içindeki mekanlara dağılmış durumda. Etkinlikte ilk kez temsil edilecek 5 ülkenin – Kamerun, Namibya, Umman, Nepal, Uganda – yanı sıra, Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan ise ilk kez uluslararası pavyonlara ev sahipliği yapıyor.
Art50.net’in Dikkatini Çeken Ülke Pavyonları
Art50.net’in Dikkatini Çeken Sanatçılar
Türkiye Pavyonu
80 ulusal katılımcının bulunduğu Bienal’de Türkiye Pavyonu için yapıt üretecek sanatçı 2020 yılında Füsun Onur olarak belirlenmişti. Küratörlüğünü İstanbul Bienali’nin ve İKSV’nin güncel sanat projelerinin direktörü Bige Örer’in üstlendiği sergi, İKSV’nin girişimi ve 21 destekçinin katkılarıyla, Arsenale’de 2014-2034 dönemi için tahsis edilen uzun süreli mekânda yer alıyor.
Resim, heykel ve yerleştirme sanatı üzerine eserler üreten Füsun Onur, kavramsal sanatın temel yönelimlerini kendi bakış açısıyla şekillendiren bir sanatçı olarak bilinmekte. Eserleri bugüne kadar Kassel, dOCUMENTA, Moskova Bienali, İstanbul Bienali gibi uluslararası etkinliklerde yer aldı ve Türkiye sanat tarihinde önemli bir yere sahip.
Füsun Onur: “Nereye gidersem gideyim İstanbul’u yanımda götürüyorum”
Füsun Onur, İstanbul’dan Venedik’e gönderdiği mesajında şöyle söyledi: “Nereye gidersem gideyim, İstanbul’u da yanımda götürüyorum. Evvel zaman içinde… Pandemi döneminde İstanbul’da başlayıp Venedik’te biten bir modern zaman masalı. İnsanların yok ettiği ekosistemi kurtarmak için bir kediyle güçlerini birleştiren çok akıllı bir farenin hikâyesini anlatıyorum. Dayanışmanın, sevginin ve bir arada kalabilmenin hikâyesi. Peri masallarında olduğu gibi bu hikâyenin de tam olarak nasıl bittiğini bilmiyoruz… şimdilik.”
“Evvel zaman içinde…”
Füsun Onur’un pandemi döneminde, iki yıl boyunca evinden hiç çıkmadan hazırladığı eserinin ana karakterleri fareler ve kediler… Onur, Türkiye Pavyonu için metal telleri bükerek ve şekillendirerek farklı karakterler ve bu karakterlerin hayatlarından çeşitli kesitler sunan sahneler yarattı. Sergi mekanına yayılan bulutlar üzerinde tasvir edilen her bir sahne, bir araya gelerek bütünsel bir anlatı oluşturdu.
Bu masalsı dünyada, okul çıkışında öğrenciler tarafından dağıtılan gazetelerden insanın yol açtığı pandemiyi öğrenen fareler, bunun üstesinden gelmek için neler yapabileceklerini tartışmaya başlarlar ve tüm dünyayı tehdit eden bu krize karşı mücadele etmek için kedilerle işbirliği yaparak güçlerini birleştirmeye karar verirler. Kediler ve fareler birlikte çalışmaya başladıklarında, farelerden biri Venedik’e doğru bir yolculuğa çıkar, orada karşılaştığı bir festivalde sessiz müziğin büyüsüne kapılıp âşık olur. Farenin sevgisinin dönüştürücü ve baş döndürücü gücü kaynağını bir başka fareden değil; sanat, yaşam ve içinde yaşadığı şehirden alır.
Onur, izleyicilerin bu masalın içine girebilmesine yardımcı olmak için anahtar niteliğinde şiirsel notlar da hazırladı. Ziyaretçilerine kesin bir son sunmayan sergi, izleyicinin kendi dünyasıyla kurduğu ilişki üzerinden esere yeni anlamlar katmasını da mümkün kılıyor.
“Evvel zaman içinde…” sergisinin tasarımını Yelta Köm üstlenirken, aydınlatma tasarımı Erinç Tepetaş’ın danışmanlığında gerçekleştirildi.
Füsun Onur’un şimdiye kadarki en kapsamlı monografisi yayımlandı
Sergiyle eş zamanlı olarak hazırlanan ve Füsun Onur’un tüm sanat üretimini kronolojik bir yaklaşımla ele alan monografi, İKSV ve Mousse Publishing ortaklığında İngilizce olarak yayımlandı.
Pek çok küratör, sanat tarihçisi ve sanatçının Füsun Onur’un eserlerine dair yazılarının yer aldığı yayının tasarımını Marcello Jacopo Biffi, editörlüğünü de Bige Örer ile Nilüfer Şaşmazer yaptı. Yayında Ahu Antmen, Alev Ersan, Anna Boghiguian, Anne Barlow, Aslı Seven, Ayşe Erek, Chus Martínez, Defne Ayas, Deniz Gül, Fatih Özgüven, Gregory Volk, Hera Büyüktaşcıyan, HG Masters, Iwona Blazwick, İz Öztat, Kevser Güler, Leylâ Gediz, Misal Adnan Yıldız, Murat Alat, Necmi Sönmez, Paolo Colombo, Sally Tallant, Seza Paker ve Tolga Tüzün’ün yeni yazıları yer aldı.
Kitapta ayrıca 14. İstanbul Bienali’nin küratörü Carolyn Christov-Bakargiev ve Maçka Sanat Galerisi’nin kurucularından Rabia Çapa’yla yapılan söyleşilerin yanı sıra, Angelika Stepken, Emre Baykal, Fulya Erdemci, Margrit Brehm, Suzana Milevska’nın da aralarında bulunduğu küratör ve yazarların Füsun Onur hakkında daha önce yayımlanmış yazılarına da yer verildi. Kitapta ayrıca Füsun Onur arşivinden görüntüler ve sanatçının Türkiye Pavyonu için ürettiği yeni işin görselleri de yer alıyor. Kitabın Türkçesi, İKSV ve Yapı Kredi Yayınları tarafından yayınlandı.
Piazza Ucraina
Bu sene boş kalan Rus Pavyonu’nun yanı başında, Ukrayna Pavyonu’nun küratörleri tarafından oluşturulan Piazza Ucraina, bir açık hava sergisine ev sahipliği yapıyor. Ukraynalı sanatçıların savaşın başından itibaren ürettiği işlerin dönüşümlü sergilendiği Savaş Zamanı Sanat Arşivi, savaş sırasında ve sonrasında sanatçıları ve kültür çalışanlarını desteklemeyi amaçlayan Ukrayna Acil Sanat Fonu (UEAF) vakfı tarafından derlendi. Ukrayna Acil Sanat Fonu, MOCA STK, bağımsız medya kuruluşu Zaborona, The Naked Room galerisi ve kültür kurumu Mystetskyi Arsenal ile birlikte kuruldu. Fon, yardım kaynakları ve mevcut programlar hakkında bilgi vermenin yanı sıra, Ukraynalı bağımsız sanatçıları, küratörleri, sanat yöneticilerini, araştırmacıları ve sivil toplum kültür girişimlerini desteklemek için Ukraynalı ve yabancı kurumların sunduğu fırsatları bir araya topluyor. ueaf.moca.org.ua/ adresinden daha fazla bilgi edinmek ve bağış yapmak mümkün.
Savaş zamanı sanatı, Cecilia Alemani’nin The Milk of Dreams’in açıklamasında sorduğu sorulara farklı bir cevap da sunuyor. Ukrayna’daki ve ülke dışındaki Ukraynalı sanatçılar insani bir dönüşüm yaşıyor. Bu deneyimle birlikte, insan vücudu ve metamorfozu, bireyler ve teknolojiler, beden ve Dünya arasındaki ilişki hakkında kendilerine özgü bir vizyona sahipler. Aylardır bedenleri, evlerinin ve şehirlerinin duvarlarıyla birlikte titriyor. Her gün, teknoloji hem öldürüyor hem koruyor. Her gün, insanın bitkilerle, hayvanlarla, toprakla ve insan olmayanlarla olan ilişkileri değişiyor veya güçleniyor ve bu bir rüya değil.
59. Venedik Bienali’nin paralel etkinliklerine de buradan ulaşabilirsiniz.