Mehmet Ali Bakanay bir hukukçu, koleksiyoner ve Art International fuarının yönetim kurulunda bulunan danışmanlarından. Kendisi, sanatsever ve koleksiyoner olarak sanat dünyasında aktif olmanın yanı sıra, kanunsal boyutta da sanatı ve piyasayı yakından izleme fırsatına sahip. Bakanay ile koleksiyonundan takip ettiği sanatçılara, Türkiye’deki mevcut kültür politikalarından sanat ekosistemine kadar uzanan keyifli bir söyleşi yaptık. Bakanay’ın sanata ve sanat dünyasının hukuki boyutuna dair görüşleri sanatseverlerin çok ilgisini çekecek. Keyifli okumalar!
Hukuktan sanata uzanan çok yönlü bir hayatınız var. Bize kısaca kendinizden bahseder misiniz? Sanata olan ilginiz nasıl başladı?
Hukuk masterımı New York Üniversitesi’nde tamamladıktan sonra Amsterdam hukuk fakültesinde telif hakları ve marka patent hukuku konularında araştırma ve doktoramı tamamladım. Şu anda uluslararası bir hukuk firmasının ortaklarındanım. Ayrıca bir iletişim şirketler grubu olan Rekigroup’un yönetim kurulu üyesiyim. Uluslararası Barolar Birliği’nin sanat hukuku platformu üyesiyim. İki senedir de Art International (AI) Fuarının yönetim kurulundayım.
Küçük yaşlarımdan beri sevdiğim sanatçıların resimlerini, desenlerini ve baskılarını alırdım. Ya da bunları ailemden hediye almalarını talep ederdim. Tabi daha ileri yaşlarda, bu yerini daha bilinçli toplamaya bıraktı. Yani 2005 sonrasında daha ciddi bir alım söz konusu oldu.
Koleksiyonunuz sizin için ne ifade ediyor? Koleksiyonunuza eklemek istediğiniz sanatçılar kimler?
Koleksiyonum beni ifade ediyor aslında… Hayatımdan belli kesitleri oluşturuyor…Onun için bana özel…Değişiyor, gelişiyor…risk alıyor…hayli dinamik anlayacağınız.
Daha çok kavramsal eserlere ilgi duyuyorum. Genelde diptik işleri toplamaya gayret ediyorum. Onun için kavramsal işler üreten sanatçıları takip ediyorum. Size birçok sanatçı ismi verebilirim koleksiyonuma eklemek istediğim ama son takip ettiklerimden örneklersem Meiro Koizumi ve Yang Ah Ham diyebilirim. Video eserleri özellikle.
Yoğun tempolu hayatınızda sanata ne kadar zaman ayırıyorsunuz? Hiç kaçırmadığınız sanat etkinleri var mı? Takip ettiğiniz farklı mecralar nelerdir?
Sanata oldukça vakit ayırıyorum. Ama bu zaman oluşuveriyor kendiliğinden. Okuyorum, araştırıyorum…e tabi görüyorum bir de.
Genelde takip ettiğim galerilerin sergilerini kaçırmam, gerek yurt içi gerekse yurt dışında… Her yıl Rijks Academy Open Studio’ya davet ediliyorum… Mutlaka Amsterdam’a bunun için gitmeye gayret ediyorum. Uzakdoğu’yu takip ediyorum. Kore ve Tayvan özellikle. Fuarlara eğer takip ettiğim sanatçıların işleri varsa gidiyorum, aksi takdirde gitmiyorum. Bende avm etkisi yapıyor.
Türkiye’de Depo’yu, Salt’ı, Arter’i ve Rampa’yı mutlaka takip ediyorum. Yapı Kredi Yayınları Sanat Dünyamız, Art Asia Pacific, Canvas, Art in America ve birçok online takip ettiğim mecralar mevcut.
Genç sanatçılara oldukça destek verdiğiniz biliniyor. Koleksiyonunuzda genç sanatçılardan çok sayıda eser bulunuyor. Sizce genç sanatçılar neden önemli? Onları desteklemek için neler yapılabilir?
Onları desteklemek öncelikle eserlerini almanızla olur bence. İnandığınız, güvendiğiniz ve anladığınız eseri alın, böylelikle piyasa genişler… Almadan sanata destek olmuyor maalesef.
Tabi yeni yetenekleri keşfedebilmek büyük bir haz veriyor koleksiyonere.
Ünlü sanatçıların eserlerinin yanında ve yeteneğine inandığım ama sisteme henüz girememiş sanatçıların eserlerini de alıyorum. Benim için önemli olan koleksiyonun bütünlüğü olduğu için iş bazında olayı değerlendiriyorum…Yani iyi iş benim için önemli oluyor. Özellikle genç sanatçılarda, bu üretim sürecini daha kolay takip edebildiğimden ve olayın içine dalabildiğimden dolayı daha çok seviyorum. Belki de bencilce bir duygu benimkisi.
Sizi sanat hukuku ile ilgilenmeye iten neydi? Her zaman ilgi duyduğunuz bir alan mıydı, yoksa sanata olan ilginizin bir uzantısı olarak mı başladı?
Aslında Türk hukuk sisteminde sanat hukukunun işlerliğinin yokluğu diyebiliriz. Hayır, her zaman ilgi duyduğum birşey değildi, sanata olan ilgimin bir uzantısıdır herhalde.
Biraz Türkiye sanat piyasasından bahsedersek, piyasanın genişlemesinin önünde duran sosyal, politik ve hukuki engeller nelerdir sizce? Siz piyasanın büyüyebilmesi için gereken hukiki düzenlemeler konusunda aktif bir rol alıyor musunuz?
Sanat bilincinin tam olarak oturmadığını düşüyorum. Türkiye’de koleksiyoner sayısı her geçen gün artıyor. Tabi bu sayının kaçı vizyoner, kaçı yatırım amaçlı koleksiyoner olduğu tartışılır. Sayısının artması Türkiye sanatının uluslararası platformda tanınırlığı açısından da çok şey katıyor. Zira koleksiyoner sayısının artması sanat pazarının büyümesini sağlıyor, bu da oldukça olumlu bir şey. Charles Shaatchi’nin “Young British Artist” sanatçılarını dünya çapında tanıtması ya da Peggy Guggenheim’in Amerikan soyut ekspresyonizminin bir parçası olmasını örnek verebilirim burada. Umarım Türkiye’de de böyle döneme damgasını vurabilecek vizyoner koleksiyonerler çıkar.
Sanatın bir yatırım aracı olduğu ve hatta iyi bir yatırım aracı olduğu kanıtlanmış bir gerçektir. Dolayısıyla bir koleksiyonerin sanata yatırım aracı olarak bakmadığını söylemesi fazlasıyla “naif” kalacaktır. O nedenle üstünde konuşulması gereken konu, “nasıl bir sanata” yatırım yaptığınızdır. Bir koleksiyonerin alana hâkimiyetini, vizyonunu belirleyecek olan da budur. Çünkü sanat tarihini yönlendiren sanatçılar, herkese ve her şeye rağmen inançla üreten sanatçılardır. Ve o sanatçıları bugüne taşıyan da onlara “inanma riskini alan” sanat koruyucuları, hamileri ya da koleksiyonerlerdir.Onun için mutlaka koleksiyonerin yaptığı koleksiyonda kendi kişisel vizyonunu oluşturması gerekir. Kişinin yeni sanat kuramlarını takip etmesi gereklidir. Çünkü sanatın değişimini anlamak ve takip etmek geniş ve sürekli güncellenen bir vizyona sahip olmakla ancak mümkündür. Bu vizyonu yakalamadan geleceğin yakalanamayacağını düşünüyorum. Türkiye’deki kurumsal koleksiyonlar bu bağlamda oldukça önemli ve öncü adımlar attı. Umarım bu gelişim bireysel koleksiyonlara da yansır ve koleksiyonların birbirlerine benzemesinin önüne geçilir.
Tabi ki sektörün ciddi hukuksal problemlerinin en başında KDV oranının ve stopajın yüksek olması geliyor. Sistem içerisindeki en önemli sorun maliyetlerin faturalandırılamıyor olması. Maliyenin denetiminden yoksun bir piyasa söz konusu. Sanat piyasasının büyüdüğü konuşulsa da, önemli bir bütçe olmadığı için Maliye tarafından görmezden gelindiğini, vergilendirmeye değer görülmediğini düşünenler de var. Eğer bu rakamlar piyasada dönüyor ve kayda alınamıyorsa ne yazık. Konuyla ilgili anayasal boşluk var. Yeni anayasada, kültür politikalarıyla birlikte sanat ve ekonomi ilişkisinin düzenlenmesi oldukça elzem.
Öte yandan sanatçılar için telif konusunun işlerliğinin sağlanması en önemli hususlardan biri. Fikir ve Sanat Eserleri Kanununu maalesef çok eski tarihli bir kanun. Sanat eseri tanımlanmış; Güzel sanat. Oysa ki güncel sanatta mecralar o kadar değişti o kadar çeşitlendi ki, bu tanım artık cevap veremiyor ihtiyaca. Yani mevcut kanuna göre güzel olmayan sanat korunmayacak mı?
Ayrıca Sigorta hukuku açısından, bir takım sıkıntılar var… Bir enstalasyonun sigortalanması hala sorunlu Türkiye’de. Örneğin, sakızdan yapılan bir enstalasyonun sigorta değeri sakızın maliyeti mi olacak?
Aslında hukuk kadar meslek birlikleri de çok önemli, onların hukuksal işlevliğini kazandırabilmek Türkiye’de sanata yapılan en önemli desteklerden biri olacaktır.
Politik birçok engel maalesef mevcut, en başında sansür gelmekte…Bu konu başlı başına uzun bir tartışma konusudur.
Türkiye sanat piyasasının büyümesi için, sanatekosisteminde yer alan kurumlara önerileriniz var mı? İşbirlikleri veya yeni oluşumlar faydalı olabilir mi?
Bir süredir Türkiye’de kurumların oluşturduğu çok iyi koleksiyonlar ortaya çıktı. Birçoğu da sanata farklı açılardan oldukça önemli katkılar sağlamakta. Bence Türkiye’de kurumsal koleksiyonların artması Türkiye sanatının geleceği için oldukça hayati öneme sahip. Bunun için yeni ve doğru oluşumlar her zaman faydalı olacaktır.
İlk aldığınız sanat eseri: İlk sanat eserim, daha çocukluk yaşlarımda anneannemin bana Fransa’daki bir müzayede evinden hediye olarak aldığı, Abidin Dino’nun İstanbul serisinden küçük bir mürekkep çalışmasıydı. Oldukça naif bir eser, hala ofisimde durur. Şimdiki koleksiyonumla pek alakası yok ama benim için önemlidir.
En çok sahip olmak isteyeceğiniz eser: İlkokulda bir yarışma için yapmış olduğum, derece aldığım ve maalesef bir sergi sonrası yok olan kendi eserim.
İlgi duyduğunuz sanat türü: Kavramsal sanat
Sanatın sizin için anlamı: Terapi