İsveçli Sanatçı Liv Strand ile Identity Lab ve Bir Sanat Pratiği Olarak Çalıştaylar Üzerine

İstanbul 20-21 Mayıs tarihlerinde İsveç Konsolosluğu, DEPO ve Galata Rum İlkokulu’nda Identity Lab Sessions projesine evsahipliği yaptı. Susanne Ewerlöf-Naz Cuguoğlu ortak küratörlüğünde düzenlenen atölye çalışmaları, video gösterimleri, paneller gibi birçok farklı etkinliğe İsveç’ten sanatçılar Joana Kohen, Katarina Pirak Sikku, Liv Strand ve Lisa Torell, Türkiye’den Nancy Atakan, Fikret Atay, Elmas Deniz, Işıl Eğrikavuk, Ferhat Özgür, Ceren Saner, Can Sungu ve Hasan Özgür Top katıldı. Sanatçı Liv Strand ile Identity Lab’i ve düzenlediği çalıştayı konuştuk.

 

Identity Lab projesine nasıl dahil oldunuz?

Susanne Ewerlöf ile bir yıldan az bir süre önce tanıştım ve İsveç, Norrköping’deki mekânında sergi yapmaya karar verdik. Orada bir strüktürel problematic olarak ulus-devlet kavramıyla çalıştım; bu arada bir de 70’lerde icat edilen ve 2013’te yeniden moda olan bir sözcük var. Üçüncü kişi zamiri ama insanı kastettiği halde cinsiyetsiz. Azınlıkta kalan cinsel yönelimlerin olduğu gruplar kullanıyor, ancak eşitlikle ilgili de kullanılmaya başlandı. Birisi bunu kullanarak bir çocuk kitabı yazdı, çünkü her zaman kitabın kahramanının kız çocuk mu yoksa erkek çocuk mu olduğunu söylemek istemezsin. Sonra epey tartışma konusu oldu; bir gazete bile bu formatı kullanmaya başladı ve hatta yasaların da böyle yazılması gerektiği konuşuldu, çünkü kanunlar birçok dilde genellikle erkek egemen zamirlerle yazılıyor. Hemen her dilde örnek gösterdiğin kişinin cinsiyetini de vurgularsın. Cinsiyet zamirlerini tamamen kaldırmamız gerektiğinden değil ama bazen bu da gerekebiliyor. Mesela suç işleyen birinden söz ederken kimliğini ifşa etmemek adına işe yarayabiliyor. Bu çok tartışılan sözcük, ulus-devletin nasıl uyum gösterdiğimiz bir inşaat olduğuna da ışık tutuyor. Onu başka türlü yorumlasak başka türlü bir şey olabilirdi; oysa günümüzde sınırlara, tek halk, hatta tek etnik kökene fazlaca dayalı ve bu durum birçok sorunu beraberinde getiriyor. İsveç’te bile yerel birtakım halklarla ilgili sorunlar var. Bu sergiden çıktığım sırada Identity Lab projesi oluşmaya başlamıştı. Sonra Naz Cuguoğlu ile de tanıştım ve Susanne ile birlikte beni projeye katılmam için teşvik ettiler.

Çalıştay ne ile ilgiliydi?

“Subject to Erring” ismini taşıyordu; “erring” sözcüğü etrafta dolanmak ve nereye gittiğini bilmemek anlamına gelir. Yitiksindir ama bulunman da gerekmiyordur. Katılımcılara, kendi kimliklerinin aşırı farkında oldukları bir anı hatırlayıp bununla ilgili bir metin yazmalarını istedim. Identity Lab kimlik-mekân ilişkisini araştırıyor, bu nedenle insanların kimlikleri nedeniyle bir mekana yabancılaştıkları anın farkına varmaya çalışmasının ilginç olacağını düşündüm. Katılımcılardan ya bir anılarından ya da hayali bir senaryodan yola çıkmalarını istedim. Katılımcının, çalıştayın yapısı oturmadan önce kendine ait bir şeyler verdiği çalıştaylar düzenlemeyi seviyorum. Başta herkesin biraz kırılgan olduğu bir ortamdan son derece verimli bir ortam doğuyor ve birbirine yönelik duygudaşlık hissi artıyor. Ayrıca herkes konuyu çok farklı algılıyor ve tartışma platformunu genişletiyor. Böyle başladık ama bazı katılımcılar hazırlık yapmadan geldiler; bahane duymak istemediğimi söyledim ve onlardan diğer katılımcıların hazırladıklarını dinleyip doğaçlama yapmalarını rica ettim.

Bu çalıştaydan yayın ya da sergi gibi bir çıktı elde ettiniz mi? Esas amacı neydi?

Hayır. Identity Lab’in güzel tarafı bir çıktı peşinde olmaması; bir tatrışma ve insanlarla tanışma platformu olmak istiyor, İsveç’te Jokkmokk ve Türkiye’de Batman’a yaptığımız yolculuklarda olduğu gibi. Kimlik konusu kocaman bir kapı; benim çalıştayım da bu birlikte okuma, birlikte tartışma ortamının bir parçasıydı. Tartışma aynı zamanda katılımcıların kendi kimliklerini tanımlarken akıllarına gelen sıfatları listelemeyi de içeriyordu. Çünkü hiçbirimiz tek sıfattan ibaret değiliz; ben bir kadınım, bir sanatçıyım, orta yaşlılığa doğru gidiyorum, vb. Aynı anda birçok şeyiz, bu nedenle mümkün olduğunca çok sıfat listeleyip üzerinde tartışmaya çalıştık.

Bu çalıştayı dünyanın başka yerlerinde de yapmayı düşünüyor musunuz?

Neden olmasın? Ama eğer Ientity Lab’den bağımsız olarak yapsaydım soruyu ulus-devlet meselesine daha çok odaklardım; bu çok güçlü bir aidiyet hissettiğimiz ya da yeterince ait hissetmediğimizi düşünebildiğimiz, bazen huzursuz edici bir kavram. Devletsiz bir dünya vatandaşı olmayı da seçmek mümkün, ancak hiç işlevsel bir seçenek değil. Bu konu üzerinde çalışmaya devam edeceğim ve bu bağlamda çalıştayların çok ilginç bir sanatsal pratik olduğu kanısındayım.

liv perfor
Liv Strand, Textile Location, 2014, performans

Daha önce İstanbul’da bulundunuz mu? Evetse, kentte bir değişim gözlemlediniz mi?

Buraya yirmi yıl önce bir bienali izlemek için gelmiştim. O zamanlar sanat okulunda öğrenciydim. Zor bir soru, çünkü çok geniş bir aman aralığı ve bu arada ben de çok değiştim. Çok gençtim ve farklı bir kafa yapım vardı. Ortam bu açıdan çok farklı. Ama şimdilerde insanlar benimle daha az iletişim kurmaya çalışıyor gibi hissediyorum, ama bu yaşımın daha ileri olmasından ve bu davranışın daha kaba algılanmasından ileri geliyor olabilir. Bir tür fark seziyorum ama aynı zamanda metro, tramvay gibi toplu taşıma ağlarının ulaşılabilirliği artırmasından ötürü şehrin daha modern, tipik bir Avrupa şehrine benzediğini de seziyorum. İlk ziyaretimde şehirde adres sormadan dolaşmak daha zordu. Bu durum Avrupa’nın diğer kentlerinde de böyle gelişti. Yine de burada yabancılık hissediyorum, Batman’da da öyleydi. Sanatçıların, yazarların hassasiyetlerini şehirde görsel olarak algılamam mümkün değil. Sokakta yaşam devam ediyor.

İsveç ana akım medyasının göç ve göçmen konusuna, Ortadoğu’da ve Türkiye’deki duruma yaklaşımı hakkında ne düşünüyorsunuz?

 Bu son yılda olan değişim çok ilginçti. Botlara binip ölümü göze alarak Afrika’dan, Suriye’den, Afganistan’dan ve Pakistan’dan gelen insanlar konusu epeyce senedir gündemde. Çok tatrışılmış bir konu ve medyada uzunca bir süre çok yüksek empatiyle karşılandı. Ancak bu güz döneminin başlarında İsveç hükümeti birden tüm göçmenlere kucak açtıklarını duyurdu ve bu konuda sivil toplumun da büyük desteğini aldı. Bu medyada büyük yankı buldu ve sırf geçen yıl İsveç 150,000 göçmen aldı. Ancak kışa doğru parlamentoda temsil edilen ama hükümette yer almayan ırkçı parti birden bire medyadaki söylemleri etkilemeye başladı. Bazı kanallar çok fazla göçmen geldiğini ve artık sistemi çökertmeden onlara barınma sağlamanın mümkün olmadığını yayınlamaya başladılar. Bu da ırkçı partinin üzerine atladığı bir fırsat oldu. Sonra İsveç sınırlarını seçerek açmaya başladı, herkesin kimliğini kontrol etmeye ve kağıtları olmayanları geçirmemeye başladı. Mülteci sayısı günde 2,000’den haftada 1,000’e kadar düştü. Yani İsveç’in bu konuya yaklaşımı dalgalı. Şu anda hükümet politikası AB’ye daha yakın.

Exif_JPEG_PICTURE
Liv Strand, Anatomy of Confinement, 2015, yerleştirme

Sizce sanat dünyayı değiştirebilir mi?

Benim için sanat tartışma platfomu olması açısından çok iyi bir yer, anaakım medyadan çok daha iyi çünkü bu ikincisi fazla politize. Umuyorum ki sanat topluma daha çok yönlü tartışmalar getirir. Bir sanatçı olarak özel bir konuya odaklanabilirsiniz ve o konuda anlayışınızı derinleştirebilirsiniz; çok öznel olabilir ve bu sorun değildir. Ayrıca sanatın içinde yaşadığımız sistemi değiştirebileceğini düşünmüyorum. Sistemler politiktir, bu nedenle politika ile değişmeleri gerekir. Sanatçılar da bireysel öznelerdir; kitlesel bir güçleri yoktur. Sanatsa insanları güçlendirebilir; günün sonunda daha fazla insan, politik sistemleri etkileyen birtakım şeylere dair farkındalık kazanır. Yani sanatın değişimde bir rolü var ama genele yayılan, kitlesel bir güç olamaz; öznel ve bağımsız kalması yeğdir. Benim ütopyam daha çok insanın sanata içtenlikle ilgi duyması olur.

    If your proposal is evaluable, a return will be made within 5 working days. If you do not get a response to your offer within 5 working days, it means that your offer is not likely to be evaluated.




      Teklifinizin değerlendirilebilir olması durumunda en geç 5 iş günü içerisinde dönüş yapılacaktır. 5 iş günü içerisinde teklifinize yanıt alamamanız teklifinizin değerlendirilme olasılığı bulunmadığı anlamına gelmektedir.



        Love, Share, Live with Art

        Turkish and world art market, new works and artists
        Subscribe to our newsletter to follow us closely.