Fatih Dülger yapıtlarında boşluk kavramına odaklanıyor. Doğanın yitirilişine bir başkaldırı olduğu kadar onu anlamaya çalışmanın da bir yolu olarak resmi seçiyor; onu, yaşamı daha dayanılabilir kılan vazgeçilmez bir eylem olarak tanımlıyor. Fatih ile sanatı üzerine derin bir söyleşiye daldık.
Sanatla uğraşmaya nasıl karar verdin? Sanata olan ilgin nasıl başladı?
Resim yapmaya erken yaşta başladım ve tamamen kendiliğinden gelişti; bir yönlendirme olmadı. Ortaokulda guaj, yağlıboya kopyalar yapardım, vakit ayırırdım resme. Bir karar verme durumu ise üniversiteyle oldu ve sonrasında süreç daha ciddi bir şekilde devam etti. Sanatla ilgilenmek benim için her zaman hayatı daha yaşanabilir kılmıştır. Bu da motivasyon ve devamlılık sağlıyor bana.
Çalışmalarında doğaya duyarlılık ön plana çıkıyor. Resimlerindeki doğa nasıl bir doğa? Aynı şekilde boşluk , uzam vb. meselelerle de yakından ilgilisin. Yapıtlarında bunu nasıl irdeliyorsun?
Başta beni doğaya yönlendiren şey sanırım onun güzelliğini kaybederek yitip gitmesinin kaygısı. Onu doya doya yaşayacak vaktimiz ve şansımız olmayabiliyor, ben bu açığı onu resme dahil ederek gidermeye çalışıyorum. Bu anlamda romantik bir yaklaşımdan söz edilebilir fakat resmi oluşturma sürecinde oldukça analitik davranırım. Resimlerimdeki doğa imgeleri doğal olanı yansıtmalarına karşın yapay, kurgusal ve hesaplı bir düzeni gösterir. Zaten kendiliğinden olan bir şeyi taklit ederek değil onu çözümleme ve kavramaya yönelik çalışırım. Doğanın bize sunduğu zengin malzemenin kullanım olanakları üzerine düşünerek, temelde aynı ya da benzer elemanları kullanıp alternatif kompozisyon ve uzamlar yaratma derdindeyim. Bu noktada “boşluk” kavramsal ve plastik anlamda çok işlevsel bir hale geliyor. Bir araç, eleman olmaktan çıkıp resmin kaynağı ve dolayısıyla anlamına hükmederken, geriye kalan şeylerin bu baskın boşluğa karşı oluşturduğu direnç bir espasa neden oluyor. Öncelikli olarak bu resimsel meseleyle ilgilensem de bu ilginin kaynağı olarak boşluk kavramının felsefi, dini ve bilimsel tanım ve anlamlarından da bahsedilebilir. Varoluşçu felsefeden taoizme ve kuantum fiziğine boşluk, birçok alanda çok anlamlı bir kavramdır; öyle ki bu çokluk onu tanımlamayı oldukça zorlaştırır. Kavramın bu kadar derin ve farklı anlamlara açık olması benim için güçlü bir esin kaynağıdır.
Bir yandan öğretim görevlisi olarak da çalışıyorsun. Bu konuda neler söylemek istersin?
Lisans ve yüksek lisans eğitimim Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversites’inde resim üzerine oldu fakat üniversitenin Sanat Eserleri Konservasyonu ve Restorasyonu Bölümü’nde görev yapıyorum. Bölüm benim için yeni olanaklar doğurması açısından heyecanlı. Sanatçıların üretim süreçlerini daha detaylı ve teknik olarak incelemek, kavramak, onların yaşamları ve sanatla ilişkileri hakkında da bilgiler veriyor. Üniversitede olmanın birçok avantajının dışında yaratım aşamasında odaklanma açısından vakit sıkıntısı olabiliyor. Bu durum resme ayırabildiğim zamanları daha değerli kılıyor.
Türkiye’de sanat eğitimi alanların mezun olduktan sonraki yaşamları beklentilerini karşılıyor mu? Sanat eğitimi sence nasıl daha iyi bir hale gelebilir?
Açıkçası insanların üniversiteye başlarken net bir beklentilerinin olduğunu sanmıyorum; beklentiler daha sonra oluşuyor ve geç kalınıyor. Dolayısıyla sıkıntı, öncesinde başlıyor. Ne yapmak istediğini bilen insan eğitim dönemine çok takılmadan hayattan istediklerini almaya başlar; tamamen kişisel bir mesele. Sanat da zaten kişi kaynaklı olduğu için sanat eğitiminin de bu bireyselliğe karşılık verebilmesi gerekir. Sanat eğitimi kişinin imkanlarını kısıtlamamalı, belli bir yere yönlendirmemeli ve kişinin girdiği yolun önünü açmalı. Klasik çizim ya da belli ekoller üzerinde bir eğitim olacaksa da bu tavır disiplinli bir şekilde korunmalı.
Bundan sonraki projelerin , hayallerin neler? İlgini özellikle çeken ancak henüz üzerine eğilemediğin kavramlar, konular…
Resim kariyeri olarak bir hayalim yok; resim yapabilmek, bunun için gerekli motivasyona ve argümana sahip olmak benim için yeterli. Önümüzdeki süreçte malzemeyi biraz daha çeşitlendirme niyetindeyim; belki kimi zaman malzemenin kendisi de eserin konusu haline gelebilir. Kavram olarak ise boşluğun beni götürdüğü yerlerden biri olarak – aslında bir anlamda komada olduğumuz- uykuda olma hali üzerine düşünüyorum son zamanlarda. Buradan çıkışla bir dizi figüratif iş üretmek mümkün görünüyor, bazı eskiz çalışmalarına başladım hatta. Bunun dışında gerçeklik ve sanal gerçeklik kavramları benim için her zaman ilgi çekici olmuştur. Bununla ilgili olarak da yakın zamanda pek mümkün olmasa da dijital ortamda işler üretmeyi deneyimlemek isterim.
Fatih Dülger’in Art50.net’ te yer alan eserlerine buradan ulaşabilirsiniz.