Barbara Polla olağanüstü bir kişilik: galerici, küratör, tıp doktoru, politikacı ve 4 kız çocuğu annesi. Polla’nın çokdisiplinli kariyeri, Analix Forever projesi ve dünya görüşü üzerine harika bir söyleşi gerçekleştirdik.
Son derece başarılı bir tıp kariyerinden sonra sanat profesyoneli olmaya neden ve nasıl karar verdiniz?
Mümkün olduğunca çok sayıda alanı incelemeyi seviyorum. Sanat bunlar arasında büyüleyici olanlardan ve diğer hepsini kapsıyor; ayrıca çok ilginç bir düşünce, anlayış ve belki de dünyayı iyileştirme aracı…
Analix Forever nasıl ortaya çıktı? Misyon ve vizyonunu nasıl tanımlarsınız?
Analix Forever sanat tutkusundan doğdu. İlk on yılında misyonu kesinlikle genç yetenekleri keşfetmek ve tanıtmaktı. Bunu başarıyla gerçekleştirdi: Analix Forever, Sarah Lucas, Tracey Emin, Maurizio Cattelan, Mat Collishaw ve Martin Creed gibi sanatçıların kendi ülkeleri dışındaki ilk kişisel sergilerini düzenledi ve birçok İtalyan sanatçı için açık bir platform oldu. 700’den fazla sanatçının yapıtlarını sergiledi. Şimdi yaklaşık bir düzine sanatçıyla yoğun bir şekilde çalışıyor. Halen yeni yetenekler keşfetmeyi sürdürüyor ancak usta sanatçılarla da çalışıyor, onlar için sergi küratörlüğü yapıyor, yazılar yazıyor ve onlarla birlikte oturup düşünüyor. Analix’in amaçlarından biri etkileşim yaratmak: sanatçılar arasında ve sanatçılarla küratörler, sanat tarihçileri, düşünürler, yazarlar, kurumlar arasında…
Yükselen sanatçılara etkili galeri temsiliyeti bulmaları konusunda nasıl bir yol izlemelerini önerirsiniz?
Her zaman yaptıkları şeyi yapıp üretmeyi sürdürmeliler. Galeri bulmaya çok fazla enerji yatırımı yapmamalılar. Etkili galeri temsiliyeti, işin kalitesi ve kararlılığının ardından zaten kendiliğinden gelecektir.
Contemporary Istanbul fuarı deneyiminiz nasıldı? Türk sanat ortamında özellikle ilginizi çeken galeri ya da sanatçılar var mı?
Genel olarak Türkiye ile yakından ilgileniyorum. Özellikle günümüzde batı ve doğu, modernite ve gelenek, demokrasi ve din arasındaki sınırda konumlanan bir ülke olarak çok önemli. Ali Kazma ile uzun yıllardır çalışıyorum ve ondan Türk sanatçılarla ilgili çok şey öğrendim. Hüsamettin Koçan ve Baksı Müzesi’yle de yakınım. Ayrıca Büyükkuşoğlu ailesiyle konuk sanatçı programlarıyla ilgili olarak işbirliği yapma ayrıcalığını yaşadım. Şimdilerde genç Türk sanatçılara odaklanıyorlar, ben de bu sayede bu alanda inanılmaz bir içgörü ediniyorum. Contemporary Istanbul’da geçen yıl yine Büyükkuşoğlu ailesiyle « Sanat & Hapsedilme » konusunda bir proje sergiledim, bu yıl da tamamen farklı bir projeyle yeniden geleceğim; ancak şu an bunu anlatmak için fazlasıyla erken. Fuarın özel projelere de açık olması beni ayrıca şaşırtıyor; bu son derece nadir bir durum!
Siz de koleksiyoner misiniz? Eğer öyleyse, alım kriterleri anlamında öncelikleriniz nelerdir? Sizce iyi bir koleksiyon yaratmanın şartları nasıldır?
Koleksiyoner değilim. Bazıları aynı zamanda koleksiyoner değilseniz iyi bir galerici olamayacağınızı söylerler… ancak benim kıvancım işi görmek, onu göstermek, paylaşmak… koleksiyonerlere seçimlerinde eşlik etmek. Temelde yatırımcı olan koleksiyonerler Analix Forever’ı pek takip etmezler; daha çok sanatçılar ve sanat eserlerine duyduğum tutkuyu paylaşabildiğim koleksiyonerler takip eder. Genel olarak koleksiyonerlerin ne istediklerini bildiklerini düşünüyorum, ne aradıklarını, ne sevdiklerini ve benden çok fazla öneri duymaya ihtiyaçları yok. Daha ziyade onlara çok iyi işler göstermemi bekliyorlar: bu, verebileceğim en iyi danışmanlık…
Aynı anda sanat, politika ve tıpla ilgilenen çok yetenekli, çok farklı işler yapan, çok yönlü bir karaktersiniz. İlk bakışta birbiriyle bu denli ilgisiz görünen bu disiplinler yaşamınızda nasıl bir araya gelip sinerji yaratıyor? Tıp geçmişiniz ve siyasi kariyeriniz küratöryel yaklaşımınızı nasıl etkiliyor?
Bu farklı alanları inceleyebilmemi sağlayan aslında bağlantılı olmaları. Basitleştirirsek, tıp insan vücuduyla, sanat insan ruhuyla, siyaset de insan bir aradalığıyla ilgili.
Geniş ilgi alanlarınızı göz önünde bulundurduğumuzda, zaman yönetimi sizin için hiç problem oluyor mu? Bu denli çok sayıdaki rolü nasıl bu kadar başarılı şekilde yerine getiriyorsunuz?
Zaman yönetimi başlı başına bir sanat. Aslında bir dönem bu konuda seminerler vermiştim. Bu tamamen gerçek önceliklerinizi dikkate almakla ilgili. Sizin için en önemli şeyin ne olduğunu bilmek ve ajandanızda onun için yeterince zaman ayırdığınızdan emin olmak. Önceliğiniz özel yaşamınız, aşk zamanı, çocuklar ya da spor bile olsa, iş olmasa da, AJANDANIZA NOT EDİN.
Gezegen olarak çok zor zamanlardan geçiyoruz: iklim değişikliği, şiddet, terör, göç, ekonomik kriz… Bir politikacı olarak geleceği nasıl görüyorsunuz? Çözümü nerede görüyorsunuz? Dünyada çağdaş sanatın geleceği konusunda ne düşünüyorsunuz? Sanat piyasası hacmi ve niteliği olarak, egemen aksın hangi bölgeye kaymasını bekliyorsunuz?
Öncelikle, bu dönemin geçmiş dönemlerden daha zor olduğundan emin değilim. Bence çok daha belirgin şekilde zorlu zamanlar çünkü çok daha fazla iletişim içindeyiz ve bu bize insanlığa dair daha iyi bir içgörü sağlıyor; ama üstlenmeye hazır olmadığımız bir içgörü. İkincisi, geleceğe dair öngörüde bulunma yetisine sahip olmasam da, Alan Kay’in paralobünü seviyorum: « Geleceği öngörmenin en iyi yolu onu inşa etmektir» . O zaman her birimiz kendi elimizdeki olanaklarla elimizden gelenin en iyisini yapalım. Sanatçılar sanat üreterek, biz onları tanıtarak, koleksiyonerler satın alarak, ve hepimiz bakıp, düşünüp, severek. Sanat piyasasına gelince, gelmekte olan egemen aksı tahmin edecek kadar uzman değilim. Zaten sanat piyasasının sanatın çok küçük bir bölümü olduğunu düşünüyorum. Sanatı bir şekilde besliyor ve bu nedenle önemli, ama asla sanata egemen olmamalı ve asla olmayacak.
Kapak fotoğrafı: Steeve luncker Gomez