Aylin Seçkin & Mehmet Güleryüz

Prof. Dr. Aylin Seçkin’in Bilgi Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nde yürüttüğü Sanat ve Kültür Ekonomisi dersi kapsamında düzenlediği röportaj serisi Türk sanatının öncü isimleri arasında bulunan, yazar, ressam ve tiyatro sanatçısı Mehmet Güleryüz ile devam ediyor.

1938 yılında İstanbul’da doğan Mehmet Güleryüz, İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’ni birincilikle bitirdi. Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun öğrencilerinden biri olan sanatçı, akademideki eğitimi sırasında tiyatro derslerine devam etti. 1970 yılında kazandığı devlet bursu ile Paris’te Paris’teki Ecole des Beaux Arts’a giden Güleryüz, bu süreçte 1968 öğrenci ayaklanmalarını ve batı sanatı tarihini inceleme fırsatı buldu. Güleryüz’ün eserleri, geleneği ve sanat kurallarının sorgulayarak “sanat ile protesto etmek” ve “kötü sanat” pratikleri etrafında şekillendi. Nesillerdir hat sanatı ile ilgilenmiş bir aileden gelen sanatçı, sanatın kendisi, siyaset ve kimlik odağında ürettiği eserleri ve düzenlediği sergiler ile büyük ilgi topladı. Güleryüz, hızlı, kısa ve kesin fırça darbeleri ile figüre odaklandığı doğaçlama tekniğinde hareketi ve boşluğu, resimlerinin en güçlü öğesi olarak kullanır. Kariyeri boyunca çeşitli üniversitelerde verdiği dersler, yayımladığı dergiler ve kitaplar ile çok yönlü sanatçı kişiliğine dikkat çeken Güleryüz’ün eserleri ulusal ve uluslararası birçok sanat kurumunda yer almıştır.

Seçkin ve Güleryüz’ün Türk sanatının geçmişini ve bugününü konuştukları, genç sanatçıların kariyerlerine dair fikir alışverişinde bulundukları ve koleksiyonerlik pratiklerini tartıştıkları buluşmanın kısa bir özetini sizler için hazırladık.

Aylin Seçkin: Çok uzun zamandır aralıksız üretim yapıyorsunuz, birbirinden benzersiz çalışmalarınızı büyük bir devamlılık ile sürdürüyorsunuz. Özellikle genç sanatçılar için oldukça önemli olan sanat üretiminde istikrar neye bağlıdır?

Mehmet Güleryüz: İstikrarın farklı bir hal olduğunu düşünüyorum, nedenini ise inanca, bünyeye, gereksinimlerin farkına varmaya bağlıyorum. Hayatın muhtelif süreçlerinde, örneğin gençlik, orta yaşlılık ve yaşlılık dönemlerinde, yaşamın ritimleri ve düşünceleri farklıdır. Bu sürecin bütün hayata yayılması söz konusu olduğunda istikrardan bahsedebiliriz ancak. Bir ritmin, sürekliliğin, yapıt ve hayat bazında istikrarın kişinin karakteri ve öz-disiplini ile alakalı olduğunu düşünüyorum. Öncelikle kişinin yaptığı işi ve kendisini anlaması gerekmektedir çünkü istikrar kişinin kendisinden taleplerine bağlıdır. Kişinin kendisine ilerleyeceği bir nokta ve istikamet belirlemesi, hayatta ilerlerken ritmi ve sürekliliği kaybetmemesi gerekmektedir. Tabii ki bahsettiklerimi kolaylaştıran tek bir şey var, tutku. Eğer sanatçıdan bahsediyorsak tutkudan da bahsetmeliyiz, çünkü herkes resim yapabilir. Tutku ve sevgi gereken zorlukları karşılamaya yarar ve istikrar ise buna bağlıdır. Okumak, analiz etmek ve çalışmak gerekenleri yerine getirmektir. Şüphesiz ki en önemli nokta, yaptığınız işin büyüklüğünü anlamak, evrensel ölçekte değerlendirebilmek. Bunları anladığınız zaman tek yapmanız gereken çalışmak, okumak, anlamak ve hayatınız kontrol edebilmeyi öğrenmek.

Mehmet Güleryüz

A.S: Dönem arkadaşlarınızı merak ediyorum, kimler ile beraber yola çıktınız ve geriye kimler kaldı?

M.G: Akademi öncesi, akademi ve tiyatro ile ilgilendiğim dönemden arkadaşlarımdan bahsedebilirim. Resim alanında akademideki arkadaşlarım bugün Türk resminin öncü isimleri, Aleattin Aksoy, Nevhiz Tanyeli, Neşe Erdok, Nur Koçak, Utku Varlık ve Komet. Şanslı bir kuşağız, ismini sayamadığım birçok arkadaşım var, halk tarafından tanınmayabilirler ama bendeki etkileri çok büyüktür. Tiyatro ve edebiyat çevrelerinden de fazlasıyla beslendim, dolayısıyla iki sanatı aynı anda yapıyor olmanın getirdiği önemli bir kaynağım vardı. Aktör stüdyo hocalarım, Haldun Dormen’den ve Beklan Algan’dan çok şey öğrendim. Altın bir çağ yaşadık diyebilirim.

A.S: Aslında sizin eserlerinizin birer hikaye anlattığını görüyoruz, sizce sanat eserleri bir hikaye anlatmalı mıdır?

M.G: Aslında ben bir hikaye anlatıcısı değilim, bir durum anlatıcısıyım. Zaten bir resim bütün serüveni anlatacak kadar birbirine bağlı oluşmuyor. Ben bir hikaye etkisi verecek kadar belli durumların resmini yapıyorum ancak hikaye anlatmıyorum.

A.S: Sanat tarihinde en çok ilham aldığınız sanatçılar kimlerdir?

M.G: Ne kadar sanatçı varsa, önüme kim geldiyse, kimi gördüysem hepsinden etkilendim. Tabii ki, zamanla önem verdiğiniz, takip ettiğiniz, anlamaya çalıştığınız sanatçılar sizin gelişmeniz ile farklılaşır. Türk resminde beni heyecanlandıran sanatçıların başında Yüksek Arslan ardından Cihat Burak gelir. Bizim neslimizin orijinal yapıtlar görme imkanı ancak 30’lu yaşlarımızdan sonra olmuştu, öncesinde ise kendine has resim anlayışları ile Yüksel Arslan ve Cihat Burak benim için çok önemlidir. Picasso herkesi etkilemiştir ancak Picasso’nun özel olarak dünyaya sunduğu çok özel bir hal vardır. Leonardo seviyesinde bir büyüklük söz konusu ise Picasso oldukça önemlidir. Sahip olduğu çok yönlü bakış ve devamlı sunduğunun karşıtını da ortaya koyar. Picasso başlı başına bir resim dersidir, onun davranma biçimini ve meraklarını anlamak, üzerine çalışmak gerekir.

Mehmet Güleryüz

A.S: Bugün bir özgünlük bir problemi de var, özellikle genç sanatçılar için sormak istiyorum bu soruyu, bir sanatçı nasıl özgün kalmayı başarırken sanat tarihinin izlerini taşıyabilir? Bu bağlamda genç sanatçıların yapabileceği en büyük yanlış nedir?

M.G: Hatalar aslında çok gereklidir, hatayı görebilmek ve nedenlerini anlayabilmek de öyle. Gençlik beklentinin ötesindekini getirebilecek olan ümittir. Sizin beklentiniz ancak kendinize kadardır, ancak bir genç için inanılmaz fırsatlar ve bir o kadar ağır yükler de vardır. Genç sanatçılar sırtlarında bir sanat tarihinin yükünü taşıyorlar ancak bugün piyasa genç sanatçıların üzerinden sanat tarihi ağırlığını aldı. Hangi genç sanatçının bu yükü sırtlayıp eser üretmeye kalkışacağı tamamen kendi bünyesine bağlı ve tabii ki bu karar sanatçının işlerine de yansıyor. Bugün en büyük hata aceleciliktir, hızlıca bir kariyer sahibi olmak, ün ve para kazanmaya çalışmaktır. Öte yandan en büyük sorun ise genç sanatçının bunların dışında kalamıyor oluşudur. Dünyanın her noktasında alıcının da beklentisi bu yönde. Alıcılık, koleksiyonerlik olarak anlaşılmaya başlandı. Koleksiyoner, belirli bir girdi ve merak ile takip ettiği ve alarak katıldığı alanda bilgi sahibi olmak zorundadır. Kimse görmezken görebilen, vaktinde keşfeden kişi koleksiyonerdir. Katıldığı nokta tam orada başlar, yolunu paylaşır, destekleyici ve kimi zaman yol açıcı olur. 25 yıl boyunca desen çalışmalarımı takip eden bir koleksiyonerim vardı, kendisinden çok fazla şey öğrendim. Birinin sizin işlerinizi bu kadar sene boyunca takip edebilmesi sizin her seferinde kendinizi tekrarlamadan, yeni biçimlerde üretmeyi sürdürebilmenize bağlıdır.

A.S: Türkiye’deki sanat koleksiyonerliği hakkında ne düşünüyorsunuz?

M.G: Resim sevmek, herhangi bir işi takip etmek ve sahibi olmak farkında olunması gereken bir mesuliyet ile beraber geliyor. Çünkü parasal bir endişe ile alınıyorsa ve aynı fikri ile el değiştiriyorsa, sanat ile bir ilgisi kalmıyor. Bu tür koleksiyonerleri zor bir adam olmak pahasına sorgularım, eserlerimi satmak istemem. Bugün ikinci elden çıkan resimlerimin adet olarak az olmasını da buna bağlıyorum. Ekonomik durumda zorlanmalar, bugünkü hal içinde, krizlerle ilgili kıpırdamalar olur. Bütün dünyayı ilgilendiren hiç beklenmedik bir sıkışma yaşamaktayız, piyasalar, müzeler, koleksiyonerler, fuarlar, müzayedeler durmak zorunda kaldı. Sanatçı olarak baktığım zaman her şeyin sıfırlanabileceği bir noktaya vardığımızı düşünüyorum buna rağmen elde olan yapıtlar ve üretilen yapıtlar fazlasıyla önemli. Birçok sanatçının satın alınmıyor diye üretim yapmadıklarını duydum bana kalırsa sanatçı koşullardan bağımsız çalışmalarına devam etmek zorunda, piyasanın açık ya da kapalı olmasının bir önemi yok. Bütün bu piyasada yaşayan profesyonellere de bakmamız gerektiğini düşünüyorum, galeriler son derece zor durumda, fuarlar işlemez haldeler, müzayede evleri krizde. Operalar, müzeler izleyici Kabul edemiyorlar, sanat dünyasında yaşamsal bir kriz söz konusu. Direnme süreci, karşı koymak için alınan önlemler, örneğin çevrimiçi çözümler, kesinlikle önemli ancak eserin kendisi ile karşı karşıya olma halini yansıttıklarını düşünmüyorum. Sanatçılar için hal ne olacak bilemiyorum ancak yaşamaya devam ediyoruz, edeceğiz.

Konuşmanın tamamına bu link üzerinden g6.$JX.q şifresini kullanarak erişebilirsiniz.

 

Hazırlayan: Badenur Özcan

    If your proposal is evaluable, a return will be made within 5 working days. If you do not get a response to your offer within 5 working days, it means that your offer is not likely to be evaluated.




      Teklifinizin değerlendirilebilir olması durumunda en geç 5 iş günü içerisinde dönüş yapılacaktır. 5 iş günü içerisinde teklifinize yanıt alamamanız teklifinizin değerlendirilme olasılığı bulunmadığı anlamına gelmektedir.