Bilgi Üniversitesi Ekonomi Departmanı’nda Sanat ve Kültür Ekonomisi üzerine dersler veren Aylin Seçkin, ülkemizde sanat piyasası hakkında araştırmalar yapan sayılı akademisyenlerden. Önceki yıllarda Contemporary Istanbul Dialogues programında da aktif rol almış, sanat piyasası gurusu olarak nitelendirilebilecek Seçkin, şu sıralar TUBİTAK’tan Avrupa Birliği’ne farklı kurumların sponsorluğunda değişik projeler üzerinde çalışıyor.Mayıs ayında, Bilgi Eğitim’de Sanat Piyasaları üzerine bir aylık bir ders verecek.
Art50 projesini başından beri destekleyen Aylin Seçkin’le sitemizin açılışı vesilesiyle sanat piyasası, yatırım aracı olarak sanat, eserlerin değerlerine etki eden faktörler ve kendi koleksiyonundan hikayeler içeren keyifli ve doyurucu bir söyleşi yaptık.
Sizi sanat ve kültür piyasasını araştırmaya iten neydi?
2006 yılında bir Paris seyahati neticesinde bu alana yönelmeye karar verdim. Bu gidişimde, hep gördüğüm müzelere farklı bir gözle baktım. Musée D’Orsay, Louvre, Pompidou, Marmottan… hepsini detaylıca gezdim. Kaçak öğrenci olarak master sınıflarının turlarının içine sızarak gezdim. Türkiye’ye dönünce hemen kafamda şimşekler çaktı. Bu alanın içinde birçok şey barındırdığına emindim. İnternetten bakındım, arkadaşlarımla konuştum, Türkiye’de bu alanda neler oluyor araştırdım. Ardından, İsviçre’de yaşayan arkadaşım Erdal Atukeren’le konuştuk ve Bilgi Üniversitesi’nin fonlamasıyla A First Look at the Market for Paintings in Turkey başlıklı makale yazıldı, konferansta sunuldu ve çok ses getirdi.
Sanat yatırımlarından bahsedebilir misiniz? Sanatın yatırım olarak kendine has risklerinden söz etmek mümkün mü?
Sanat yatırımlarının kendine has riskleri var tabi ki. Mesela çok büyük bir meblağ vererek klasik resim almaya gittiğinizde, o resmin sahte olma riski var. Resmi getirirken yere düşüp resmin içinden geçebilirsiniz veya bir ev kazası olabilir. Kıymetli bir şeyse çalınabilir,dolayısıyla sigortası teferruatlı. Ya da eseri aldınız ve orijinal, ama artık pek bir kıymeti yok, ressamı gündemden düştü. Değerinin düşmesi riski her yatırımda var ama. Ev alıyorsunuz, yanından otoyol geçiriliyor ve evinizin değeri düşüyor. Dolayısıyla bir takım varlıklar doğaları gereği beklenmedik olaylar karşında değer kaybedebilr. Bir başka örnek: İslam eserleri 2000’li yıllarda çok kıymetli, Sotheby’s de rekorlar kırıyorlar ama İkiz Kulelere bir saldırı yapılıyor ve o olaydan sonra İslami eser koleksiyonları ciddi bir darbe alıyor. Şu anda piyasalarda değerleri epey düştü. Dolayısıyla belirsizlik gibi aniden olabilecek olaylar eserleri etkileyebilir.
Peki, bir sanat eserinin iyi bir yatırım olduğunu nereden anlayabiliriz?
Genelde bütçenin tasarruf yapılacak kısmının %5ini geçmemeli sanat yatırımları. Yani 100 bin liran varsa 5 bin liralık resim alabilirsin. Bu parayla ben altın mı alayım, döviz mi, ne alayım diye düşünenler için 100 bin liranın tamamıyla resim almak iyi bir fikir değil. Bir sürü bir şey alınabilir de, sanat eseri de alınabilr. Benim çalışmalarımdan çıkan netice bu. Resim uzun soluklu bir yatırım, aldığınız zaman en az bir 10 yıl elinizde tuttuğunuzda size bir getirisi olacaksa olacak. Ama bir getirisi olacak diye de alınmamalı.
Koleksiyonerlere başka ne gibi tavsiyeler verebilirsiniz?
Koleksiyonu portföy halinde yapmak mantıklı. Söylenen diğer bir şey de hep aynı türü, aynı ressamı almayıp bir çeşitlendirme yapmak. Nasıl sanata yatırım yaparak portfolyonuzu çeşitlendirdiniz, paranızın %5’i ile aldığınız sanat da bir portfolyo ve onu da çeşitlendirmek gerek. Örneğin, bir video, bir enstalasyon, bir tablo almak gibi. Ya da farklı sanatçılara dağıtmak. Dağıtırken de birbiriyle zıt sanatçılar da konabilir. Kimisi daha popüler, fiyatı artması beklenen ve kimisi daha az popüler, fiyatı daha yavaş çıkacak olanların ortalamasının birbirini dengelemesi gibi. Aslında sanat portolyosü yönetimi diye ayrı bir şey var. Bunlar şu an ülkemize yabancı konular olsa da, bunların hepsi gelecek.
Sanat eserlerine nasıl değer biçiliyor? Etkili faktörler neler?
Bu çok teknik bir konu olmasına rağmen genel olarak söylemek gerekirse, öncelikle işin bir sanat tarihi boyutu var. Eserin konusu ve dönemiyle ilgili kısmı, yani sanat tarihçileri ve sanat eleştirmenlerinin alanı. Ekonomistlerin katkısının olabileceği öbür kısımsa bir takım görsel özelliklerin hesaplanması. Genellikle isim görsel özelliklerin önüne geçiyor. Mesela, eserin bir adı, yılı, imzanın okunup okunmadığı, konusu ve dönemi. Ressamın en verimli olduğu dönem mi, gözden düştüğü dönem mi, hızlıca yaptığı bir eser mi, yoksa acısından, üzüntüsünden yaptığı bir eser mi? Hikayeli bir eser mi, hikayesiz bir eser mi, sanatçı öldü mü hayatta mı? Sanatçı hangi kataloglarda, hangi koleksiyonlarda, hangi sanat ansiklopedilerinde kaç cm2lik yer kaplamış? Sanat eserinin gözlemlenebilir özellikleri de örneğin neyin üzerine yapıldığı. Sanatçı ve eserin özellikleri bittikten sonra, sanatçının hangi galeri/ler ile çalıştığı, kaç kere yurt dışında sergi yaptığı, hangi müze koleksiyonlarında bulunduğu da eserlerinin değerini etkiliyor. Eserin nereden satıldığı, hangi koleksiyondan çıktığı (provenance) da önemli.
Kimler sanata yatırım yapmayı tercih ediyor? Koleksiyonerler hakkında ortak bir olgudan söz edebilir miyiz?
İnşaat sektörü gelişmekte olan ülkelerde, çağdaş sanat piyasasının da paralel gittiğine dair iddialar var. Ben bunu Türkiye örneği için araştırdım. Merkez Bankası’nın anketlerine dayanarak yapılan bir çalışma. “6 ay, 3 ay içinde ev alacak mısınız?” tarzı sorularda, yakında ev alma olasılığı yüksek olan kişilerin sanat eserine yatırım yapmak istediklerine dair bulguya ulaştık. Çağdaş sanata yatırım yapmanın ve ev almanın arasındaki ilişki kanıtlandı. Başka nokta, koleksiyonerliğin aileden gelen bir alışkanlık olduğu. Bir de iş dünyasında başarılı bir grup koleksiyonerlikten zevk almaya başladı. Bu yeni bir olgu. 1980 yılında böyle bir şey yoktu, belki müzayedeye gidenler vardı, ama aldıkları şeyler yine anne-babalarının tarzındaydı. Şimdi bu grup değişti. Ama kaç tane koleksiyoner var? 200-300’ü geçmez.
Biz de bu sayıyı arttırmak istiyoruz. Art50 olarak dileğimiz, Türkiye’de sanatın yaygınlaşması adına koleksiyonerlerliğe başlayanların artması.
Evet, kesinlikle. Sonuçta her boya, her bütçeye bir portföy olabilir. Her bütçenin bir portföyü, küçük bir koleksiyonu olabilir.
Sizin kendi koleksiyonunuz var mı?
Benimle zamanında dalga geçmişlerdi. Çok beğenip bir Mehmet Güleryüz tablosu aldım. Bütün ailem “Herkes araba alıyor, marka bir şeyler alıyor, sen gittin ne aldın öyle duvarına?” demişlerdi. Zaman geçtikçe, “Bu tablo, satarsan kaça satarsın?” diye sormaya başladılar. Üzerinden 10 yıl geçti ve ben çok iyi bir fiyata almıştım. Şimdi bu eserler çok yüksek bir fiyat aralığında. Bunun dışında, genel olarak koleksiyonuma katmak istediğim kişiler var. Fakat güzel olan yeni, genç sanatçıları gözle keşfetmek, o göze sahip olmak. Onların alıp yürüdüğünü de görmek ve mutlu olmak.