Ankara için ne derler bilirsiniz; “Ankara’nın İstanbul’a dönüşü güzel!” Birçok Avrupalı için Brüksel’in yarattığı hissiyat da budur. Fransız ve Flaman toplulukların arasında kalan Brüksel merkezli Belçika hükümeti hep bir kimlik krizindedir, bürokrasi Avrupa standartlarına göre çok yavaştır, işler yürümez… Hem Avrupa Birliği’nin hem NATO’nun merkezi, expatlar ve AB memurları şehri Brüksel’in olumlu taraflarından biri, diğer Avrupalı çalışanların ülkelerine bir hızlı trenle birkaç saatte ulaşabilecek olmalarıdır. Yani; Brüksel’den de bir dönüş güzeldir diye dalga geçer Avrupalılar.
İtiraf edelim, Brüksel deyince aklımıza ilk gelen şey sanat da değil. Çikolata, waffle, midye, Avrupa Birliği hatta Belçika birasından bile sonra geliyor olabilir… Gelin görün ki Brüksel özellikle son yıllarda sanat yazarları ve eleştimenleri tarafından oldukça övülmeye başlanan, sanat anlamında yıldızı parlayan bir şehir haline geldi. Art Brussels, Venedik Bienali ve Documenta’dan sonra dünyanın en eski üçüncü çağdaş sanat fuarı ve bu sene 50. yılını kutlayacak. NY Times, Forbes gibi birçok saygı değer uluslararası yayın da Brüksel’in son yıllarda modern sanat anlamında parladığına hemfikir.
Brüksel, genç sanatçılara da birçok sanat eleştirmenine göre Paris, Berlin gibi şehirlere nazaran daha iyi fırsatlar sunuyor. Berlin’de üretim yapılır ama satış olmaz; Paris’te satış olur ama üretim olmaz diyen eleştirmenler, Brüksel’de son dönemde yaratılan ortam ile ikisinin de mümkün olduğunu söylüyorlar. Özellikle Avrupalı koleksiyonerlerin kolayca ziyaret edebileceği, hızlı trenlerle ulaşacağı bir merkezde olmasının yanı sıra (bir Euro ülkesiyseniz) uygun kiralar ve çok sayıdaki sanat galerisi genç yerel sanatçılara geniş bir alan tanıyor. Öyleki, son 10 yılda 50 civarı yeni galeri açılmış.
Büyüyen sanat ortamı ve piyasasının yanı sıra, şehre kolayca ulaşabilen diğer Avrupalı koleksiyonerlerin yanında Belçikalı koleksiyonerler de bu piyasaya hatrı sayılır katkılarda bulunuyor. Dünyada nüfusa oranla en çok sanat koleksiyonerinin olduğu ülkelerden biri Belçika. Üstelik Belçikalı koleksiyonerler, bir sanatçı çok da ünlenmeden potansiyel gördükleri sanatçıların işlerini koleksiyonlarına katmayı seven; genç, başarılı Avrupalı sanatçılardan oluşan koleksiyonlara sahip oldukları bilinen koleksiyonerler.
Bu farklı ortamın meyvesini toplamak için ilk önerilerim yeni çağa ayak uydurup farklı şekilde yükselen Brüksel sanat ortamının çağdaş sanat mekanları olacak. Daha sonra da küçük bir ülke olsa da sanat tarihinde yer eden büyük eserleri barındıran klasik ve mutlaka görülmesi gereken yerlere yer verececeğim.
Wiels & MIMA
Eski bir bira fabrikasında kurulan Wiels, son dönemde hem Belçikalı hem de uluslararası genç sanatçılar için önemli fırsatlar yaratan bir misafir sanatçı programına sahip. Wiels’in 2007’de açılması, Brüksel sanat piyasası için dönüm noktalarından biri olmuş. Wiels her sene 9 kişilik kontejanı için yüzlerce başvuru alıyormuş. Brüksel’in güneyinde, Van Volxem Caddesi’nde yer alan Wiels’de son dönemin en iyi modern sanat çalışmalarını ve yükselen sanatçılarını görme şansı yakalayabilirsiniz.
MIMA yani, Millennium Iconoclast Museum of Art ise Wiels’den de daha genç, 2016 yılında kurulan ve bu ay 2. yaşını kutlayan bir çağdaş sanat mekanı. MIMA’nın misyonu oldukça etkileyici: Kültür tarihi 2.0. Dolayısıyla klasik müzik anlayışından uzak, müzik kültüründen, grafik kültürüne, kaykay, sörf gibi sporlardan sokak sanatı, plastik sanatlar, çizgi roman, dövme sanatına kadar her alanı kapsayan ve sergileyen ilginç bir mekan.
Magritte ve Sürrealizm
Hazır kültürel akımlardan bahsetmişken Brüksel’e damga vuran akımlardan sürrealizm ile devam edelim. Brüksel birine sanatsal bir öğreti verecekse, en önemlisi sürrealist ressam René Magritte’i ve sanatını anlamak olur. Sürrealizmi anlamıyorsanız, Brüksel’deki Musée Magritte, bu akımı anlamanıza ve ressama hayran olmanızı sağlayacak.
“Bu bir pipo değildir.” resmi ile hatırlayabileceğiniz Magritte, sıradan objeleri sıradışı bir bağlamda resmetmesi ile ünlü bir sanatçı. Magritte’in adeta algıyla oyunlar oynayan resimlerine aslında çok basit bir yerden bakabilirsiniz: Evet, o bir pipo değil, çünkü o bir pipo resmi. Kendisine bu resmiyle ilgili soru sorulduğunda “Bu tabiiki de bir pipo değil; dilerseniz onu tütünle doldurmayı deneyebilirsiniz,” der sürrealist ressam. Magritte, resme filozofik açıdan yaklaşarak böylece maddelerin, objelerin gerçekliğini, anı sorgular.
Herkesten farklı düşünce yapısıyla kendini ayrıştıran ve sanat tarihinde yer eden bu ressamın oldukça kapsamlı ve detaylı planlanmış müzesinde erken işlerinden olgunluk işlerine sanat yolculuğunu, bu yolculukta birlikte çalıştığı sanatçıları, katıldığı akımları ve sanatçının kişisel ilişkilerine yakından bakma fırsatı buluyorsunuz. Magritte’in aynı zamanda ilham perisi olan karısıyla olan derin fakat inişli çıkışlı ilişkisi, sanatçının izolasyonu ve yalnızlığı sevmesi, kişisel dostluklarını yansıtan hikayeler ve fotoğraflar size bir dehanın iç dünyasını sunarak onu daha iyi anlamanıza yardımcı oluyor.
Royal Museum of Fine Arts
Aslında Magritte Müzesi’ni de kapsayan 6 müzelik (Old Masters Museum, Modern Museum, Wiertz Museum, Meunier Museum, Magritte Museum, Fin-de-Siècle Museum) bir çatı olan Royal Museum of Fine Arts, sanat tarihinde yer alan önemli eserleri barındıran, bir Louvre, Metropolitan kadar devasa da olmadığı için ve altıya ayrıldığı için daha planlı, kendinizi çok çok da yormadan nispeten daha rahat gezebileceğiniz önemli bir müze. Devasa değil dediysem de 20.000 eseri barındıran müzede, mutlaka görünce tanıyacağınız Jacques-Louis David’in The Death of Marat, Rubens’in The Road to Calvary, Bruegel’in birçok etkileyici eseriyle beraber en ünlülerinden Fall of the Rebel Angels, Henri de Toulouse-Lautrec’in Aristide Bruant eserleri koleksiyonda yer alan usta eserleri arasında.
Art Nouveau Akımı
Özellikle Fin-de-Siècle Museum’da 230’u aşkın eseri de bulabileceğiniz “art nouveau”yu keşfetmek için en uygun yer Brüksel sokakları aslında; çünkü Brüksel AB’nin başkentiyse daha da önemlisi art nouveanun başkenti. Öyleki şehre 1900’lerde kaç tane art nouveau tarzında bina yapıldığını tahmin etmek zormuş. Özellikle St Gilles/Sint Gillis, Ixelles/Elsene, Forest/Voorst ve Uccle/Ukkel bölgelerinde yüzlerce art nouveau binasını görebilirsiniz.
Klasik sanata tepki olarak doğan art nouveau, sanatı yaşamla birleştirerek insanın gündelik gereksinimlerini karşılayacak güzel nesneler yaratmayı amaçlamış. Bu sebeple, art nouveau eserleri formlardan, bitkilerden, doğalardan ilham alır, kıvrımlarıyla hem çok estetik gözükür hem de insan kullamını için mobilyadan binaya ince düşünülmüş detaylara sahiptir. Gaudi desem bir ışık yanar mı? Art nouveaunun en önemli isimlerinden Victor Horta da 1893’te Brüksel’de (artık bir UNESCO Dünya Mirası olan) Tassel House’u inşaa ederek şehirde bu akımın temelini atmıştır.
Kaçırmamanız gereken bu akıma tanık olmak için fazla vaktiniz yoksa en azından şehir merkezinde art nouveaunun sağlam örneklerinden biri olan Old England binasını, bugünkü Music Museum’u görün ya da belki de art nouveau tarzı binalarda yer alan eski kafelerden birine denk gelebilirsiniz!
Sanatsal Mekanlar
Keyifli müze gezilerinden sonra dinlenecek, birşey içecek sanatsal zevkinize uygun mekanlar arıyorsanız, Place Brugmann’daki kafeleri deneyebilirsiniz. Sanat ortamının içinden ayrılmayayım diyorsanız galerilerin yoğun olarak bulunduğu Ixelles ve Dansaert semtlerinde veya sanatçı atölyelerinin bulunduğu Schaerbeek’te vakit geçirebilirsiniz. Tüm bu bölgelerde dolaşırken insan duvarlara dikkat etmeyi unutmayın çünkü Brüksel, sadece klasik sanat anlamında değil, sokak sanatı anlamında da çok zengin bir şehir.
Akşam güzel bir etkinliğe katılmak için, Bozar Centre for Fine Arts, danstan sinemaya, müzikten edebiyata her türlü sanat etkinliğinin yapıldığı bir sanat alanı. Brüksel’e gitmeden önce Bozar’ın etkinlik takvimine bakıp biletlerinizi ayırtmanız önerilir.
Son olarak çılgın bir mekan da görmek isterim derseniz, eski bir bordellodan bara çevirilen, bordellodan kalma odaları, bit pazarlarından, eski evlerden, dükkanlardan, sahaflardan toplama, tavanlardan duvarlardan sarkan acayip dekorasyonları ve özel meyve şarapları ile oldukça değişik ve eklektik bir mekan olan Goupil le Fol’e uğrayın.
Diğer Sanat Rotaları
50. yılında Art Brussels: Başta bahsettiğim gibi dünyanın en eski üçüncü çağdaş sanat fuarı Art Brussels, bu yıl 50. Yılını kutluyor. 19-22 Nisan arasında gerçekleşecek fuara 145 galeri katılacak.
Horta Museum: Art nouveanun en iyi örneklerinden birini görmek istiyorsanız Victor Horta’nın 1898-1901 yılları arasında inşaa ettiği, ev ve stüdyo olarak kullandığı bu binayı kaçırmayın.
Museum of Ixelles: Yukarıda bahsettiğim gibi, birçok galerinin bulunduğu bölge olan Ixelles’de konuşlanan müze, 16. Yüzyıldan başlayarak günümüze kadar yapılmış 10.000 modern sanat eserine ev sahipliği yapıyor. Özellikle empresyonist ve sürrealist eserler görmeye değer.
The Vanhaerents Art Collection: Bazı çevrelerce Avrupa’nın en önemli modern sanat koleksiyonlarından biri olarak gösterilen Vanhaerents ailesi koleksiyonu, ailenin malikanelerinden birinde ayın belirli günlerinde ziyaretçilere açılıyor.
Belgian Comic Strip Centre: Tenten’i bilmeyen var mı? Peki ya Şirinler? Red Kit? Daha havaalanından anlıyorsunuz ki Belçika’nın en önemli sembollerinden ve gurur kaynaklarından biri çizgi roman. 1989’da açılan ve 700’den fazla çizere yer veren müzenin binası da ayrıca görülmeye değer; çünkü Victor Horta’nın imzasını taşıyor.
Metro istasyonlarında sanat: Brüksel’in yükselen bir sanat şehri olduğu ile ilgili bir ipucu arıyorsanız metro istasyonlarındaki sanat eserlerine bakabilirsiniz! Toplu taşımadan sorumlu STIB’in sitesinden Brüksel’de metro istasyonlarda yer alan sanat eserleri ile ilgili bir kitapçık da indirmeniz mümkün.
Irmak Özer