Uluslararası Küratöryel Vizyonuyla Fatoş Üstek
Sanat kuramı, kamusal alan ve çağdaş kültür politikaları üzerine geliştirdiği vizyoner yaklaşımıyla tanınan Fatoş Üstek, günümüzün en etkili bağımsız küratörlerinden biri olarak öne çıkıyor. Boğaziçi Üniversitesi Matematik Bölümü’nün ardından Londra’daki Goldsmiths Üniversitesi’nde sanat teorisi üzerine yüksek lisansını tamamlayan Üstek, sanat yazarlığı, küratörlük ve kültürel strateji alanlarında çok sayıda uluslararası projeye imza atmaya devam ediyor.
Uluslararası sanat sahnesinde adından sıkça söz ettiren Üstek; Liverpool Bienali, fig-2 projesi, David Roberts Art Foundation gibi önemli oluşumlarda üstlendiği rollerin yanı sıra, 2023’ten bu yana Frieze Sculpture’ın küratörlüğünü yürütüyor. Kültürel üretimi destekleyen bağımsız platform Frank’in kurucularından biri olan Üstek, 2023 yılında yayımlanan The Art Institution of Tomorrow kitabıyla sanat kurumlarının geleceğine dair önemli bir tartışma başlattı.
Fatoş Üstek’le, 2023’ten bu yana küratörlüğünü yürüttüğü Frieze Sculpture 2025 vesilesi ile kamusal sanatın bugünkü yeri ve anlamı, sanatçı odaklı köratörlük ve serginin In the Shadows / Gölgede başlığının anlamına uzanan bir söyleşi gerçekleştirdik.
Frieze Sculpture sergisine üç yıldır küratörlük yapıyorsun. Öncelikle bunu netleştirelim: 2023’te yapılan bir atama mıydı, yoksa her yıl yenilenen bir görev mi?
Atama sadece bir yıllık değildi; ancak ilk yıl benim için bir deneme süreciydi. Ardından üç yıllık bir kontrat imzaladık. Toplamda en fazla beş Frieze Sculpture sergisi yapmak istiyorum. Bunun birkaç nedeni var: Öncelikle kendimi tekrar etmek istemem. Ayrıca Frieze Sculpture’ın farklı fikirlere ve yeni küratöryel yaklaşımlara açık kalması gerektiğine inanıyorum.
Bu atama sana neler hissettirdi?
Benim için oldukça gurur verici bir pozisyon. Sanata yaklaşımımı ve sanatçılarla kurduğum diyaloğu geliştirmeme olanak tanıyor. Vermeyi seven biriyim; Frieze Sculpture aracılığıyla Londra’nın, İngiltere’nin ve uluslararası sanat izleyicisinin anlam ve sanat dağarcığına katkı sunmak beni heyecanlandırıyor.
Dünya genelinde birçok sergiye küratörlük yaptın. Frieze Sculpture’ın senin için farkı ne?
Aynı parkta her yıl küratörlük yapmak benim için bir meydan okuma. Kendini tekrar etmeyen biri olarak, her sergide yeniden öğrenmek ve pratiğimi ilerletmek istiyorum. Frieze Sculpture’dan önce aynı açık alanda birden fazla sergi yapmamıştım.
Uluslararası projeler çok besleyici; ancak tek bir mekâna odaklanmanın da kendine özgü katkıları var. Regent’s Park’ın tarihi, doğası, ağaçları, açık alanları ve yaban hayatı her yıl farklı bir yönüyle beni etkiliyor. Bunları sergiye yansıtmak benim için önemli.
Örneğin bu yıl, Burçak Bingöl, İngiliz bahçelerinin kil tabakası üzerine kurulu olduğunu araştırdı ve Türkiye’den getirdiği kil ile oradaki kili harmanlayarak eserini üretti. “Unit Terranum” adlı heykeli, yalnızca toprağın katmanlarına değil; aynı zamanda kurulum sırasında karşılaştığımız savaş sonrası dönemden kalma metal parçalar ve seramik borular gibi arkeolojik kalıntılara da referans veriyor.
Frieze Sculpture aynı zamanda ticari bir girişim. Bu yapı senin için ne kadar tanıdık?
Kariyerimin büyük bölümü kamusal alanlarda ve kâr amacı gütmeyen kurumlarda geçti. David Roberts Art Foundation’ı yönetirken de bu anlayışla çalışıyordum. Frieze’de ise bu iki gerçekliği bir araya getirmek gerekiyor.
Frieze Art Fair Direktörü Eva Langret’e minnettarım; Frieze Sculpture için geliştirdiğim vizyonu hayata geçirirken hep destek oldu. Ben bu projeye bir “mini bienal” yaklaşımıyla yaklaşıyorum.
Geçen yıldan bu yana, galerilere ve sanatçılara üretim maliyetleri için burslar sağlıyoruz. Bu destek, lojistik partnerimiz MTEC’in yıllardır sunduğu burs programını da kapsıyor. Ayrıca sanatçılar ve galerilerle birlikte koleksiyonerlere, vakıflara ve fon sağlayıcılara ulaşmak için aktif olarak çalışıyorum.
Frieze Sculpture her ne kadar fuar kapsamında yer alsa da halka açık ve ücretsiz bir sergi; yılda yaklaşık 1 milyon izleyiciye ulaşıyor.
Bu süreçte London Sculpture Week’te de bazı değişiklikler oldu. Neler yaptınız?
Göreve geldiğimden bu yana London Sculpture Week’i yalnızca karşılıklı bir referans alanı olmaktan çıkarıp güçlü bir işbirliğine dönüştürdük. Her yıl yeni bir açılım ekliyoruz.
Geçtiğimiz yıl tüm partnerlerle birlikte Metropolitan Üniversitesi’nde bir sempozyum düzenledik. Bu yıl, bu sempozyumlar bir seriye dönüştü ve ikincisi 26 Eylül’de Warburg Enstitüsü’nde gerçekleşecek.
Ayrıca bu yıl çapraz turlar da planladık. Örneğin Sculpture in the City’den bir sanatçı, Frieze Sculpture kapsamında halka açık bir tur verecek. Bloomberg Connects’in desteğiyle bir koordinatör istihdam ettik. Web sitemiz de geçtiğimiz haftalarda yayına girdi.
Üç yıldır düzenlediğin sergiler arasında ne gibi değişiklikler oldu? Bu yıl nasıl bir yenilik var?
Üç serginin ortak yönü, “Heykelin Genişlemiş Hâli” (Expanded Notion of Sculpture) fikri. Heykeli; malzeme, mecra, ölçek ve içerik açısından sınırların ötesine taşıyan bir anlayışla ele alıyoruz.
İlk yıl Hans Rosenström ile “sesin heykel olması”, geçen yıl FOS ile “performansın heykel olması”, Albano Hernandez ile ise “resmin heykel olması” gibi daha soyut yaklaşımlar öne çıktı.
Bu yıl ise daha radikal bir karar aldık ve sergi tarihinde ilk kez bir tema ve başlık belirledik: In the Shadows / Gölgede.
Böylece sergi yalnızca “heykelde bugün ne oluyor?” sorusuna değil, “sanat toplumdaki tektonik kaymalara nasıl yanıt veriyor?” sorusuna da odaklanıyor.
Sanatçı seçimlerin her yıl kavramsal yaklaşım, deneyim ve özellikle coğrafya açısından oldukça çeşitli. İlk iki sergide ME/Afrika kökenli sanatçılar öne çıkarken, bu yıl Asya ağırlığı dikkat çekiyor. Bu dağılıma nasıl karar veriyorsun? Tema ve küratöryel vizyonun dışında, uluslararası trendler seçimlerini ne kadar etkiliyor?
Aslında bu yıl, beklenmedik şekilde İngiltere merkezli sanatçılar öne çıktı. Sergide yer alan sanatçıların neredeyse yarısı Londra veya İngiltere’de yaşıyor, ancak yalnızca Andy Holden Britanya kökenli.
Asya, Orta Doğu ve Amerika’dan da sanatçılar var. Bu yıl seçim süreci daha eleyiciydi çünkü In the Shadows temasına gerçekten katkı sağlayacak işler seçmeye özen gösterdim.
Sanat dünyasındaki güncel eğilimleri, kullanılan malzeme ve teknikleri, tematik yönelimleri yakından takip ediyorum; bu artık benim günlük rutinim hâline geldi.
Her yılki sergide bir ya da iki Türk sanatçının olduğunu görüyoruz ve gururlanıyoruz. Bu seçimin arkasında, sergiye kavramsal uyumluluğun yanı sıra çok değerli Türk sanatçılarını uluslararası tanınırlığına katkıda bulunma misyonu da var mı?
Kesinlikle. Türkiye güncel sanatı son yıllarda çok önemli bir ivme kazandı. Frieze Sculpture gibi uluslararası bir platformda Türk sanatçıların görünür olması benim için çok kıymetli.
Bu yalnızca tanınırlık açısından değil, aynı zamanda Türk sanatçıların uluslararası isimlerle aynı bağlamda sergilenmesi bakımından da önemli. Küresel sanat izleyicilerine ve koleksiyonerlerine güçlü bir mesaj veriyor.
Fatoş Üstek, Frieze Sculpture 2024, küratörlü turlar. Fotoğraf: Güliz Özbek Collini
Geçen yılki performanslar ve küratörlü turlar oldukça ilgi gördü, sergiyi sürekli gündemde tutma, kulaktan kulağa popülerliğini artırmada çok olumlu etkiler yarattı. Bu senin fikrin miydi? Bu yıl programda neler var?
Ben sergiyi her zaman bütüncül bir yapı olarak ele alıyorum. Sadece seçilen eserler değil, izleyiciyle kurdukları ilişki de önemli.
Ziyaretçinin sergiye nasıl girdiği, ne gördüğü ve ne hissettiği küratöryel pratiğimin merkezinde yer alıyor. Bu nedenle bazı eserlerin açılımını destekleyen kamusal programlar hazırlıyoruz.
Geçtiğimiz yıl örneğin Fani Parali’nin işi opera performansıyla bütünleşti; İnci Eviner’in eseri ise bir sahneye dönüşerek hikâyedeki karakterlere hayat verdi.
Bu yıl ise izleyiciyi yavaşlamaya ve düşünmeye davet eden bir yapı kurduk. Örneğin Simon Hitchens, 21 ve 28 Eylül’de gün doğumundan gün batımına sürecek “durational” bir performans gerçekleştirecek. Bu, Frieze Sculpture tarihinde bir ilk.
Assemble bir yürüyüş/prosesyon tasarlıyor. Lucía Pizzani’nin performansları ise Lucia Pietroiusti ile birlikte hayata geçecek.
Her yıl yalnızca VIP’lere özel değil, herkese açık turlar düzenliyorum. Her Frieze Sculpture sergisinin ilk ve son pazar günü ile sonbaharın başlangıcını simgeleyen 21 Eylül akşamında halka açık gece turları gerçekleştiriyorum.
Bu yılki işlerden kaçı sergiye özel üretildi? Biraz detay verebilir misin?
Assemble, Burçak Bingöl ve Lucía Pizzani bu sergiye özel yeni işler ürettiler.
Assemble ve Pizzani, mitoloji ve ritüel kavramlarına odaklanan işler sundu. Burçak Bingöl ise parkla birebir ilişki kurarak, mekâna dair ve mekanla-yerlesen bir heykel üretti.
Röportaj: Güliz Özbek Collini
Frieze Sculpture 2025 ile ilgili tüm detaylara ve eser görsellerine buradan ulaşabilirsin.
Kapak Görseli: Courtesy of the Wick





