Gökhan Karakuş ile Tasarıma Dair Her Şey

Gökhan Karakuş tasarımcı, küratör, tarihçi, mimarlık eleştirmeni ve kuramcı olarak alanında ülkemizdeki en önemli isimlerden biri. The Architect’s Journal, Architectural Record, Dwell ve Wallpaper gibi yayınlara yazılar yazıyor ve uluslararası projelerde küratörlük yapıyor. İstanbul Tasarım Bienali 2016 Danışma Kurulu Üyesi de olan Karakuş ile tasarımı hemen her yönüyle konuştuk.

 

Yaratıcı üretimler yapan biri hangi noktada kendini “tasarımcı” olarak tanımlayabilir sizce?

Tasarımcılar, pratik işlevi olan bir nesneye formunu veren kişilerdir. Bu şekilde, hem görsel olarak hem de malzeme anlamında eskizler aracılığıyla yararlı bir işlevi olan bir obje ortaya çıkarırlar. Bu objenin üretilmesi için gereken planları yaratırlar. Elbette zanaatkarlar ve esnaf da aynı şeyi yapıyor ve bu durumda onların da “tasarladıkları” söylenebilir. Ancak modern çağda bu iş, “tasarımcı” diye anılan profesyonellerin bireysel olarak yaptıkları bir aktiviteye dönüştü. Zanaatkarlar ve esnaf hala var; fakat nesnelerin ve günümüzde bizi çevreleyen yaşam alanlarının çoğunun yaratımından artık tasarımcılar sorumlu.

 

Kimdir tasarımcı?

Sözlük tanımı, “yapılmadan ya da inşa edilmeden önce bir şeyin formunu, görüntüsünü ve işleyişini  genellikle detaylı biçimde çizerek planlayan kişi”. Günümüzde bu tanım, bilgisayar arayüzleri ve sanal gerçeklikten yiyecek ve kokuya uzanan çok geniş alanlara yayılmış durumda. Artık etrafımızdaki hemen her şeyin formu ve görünümünden profesyonel bir tasarımcı sorumlu.

 

Collectible design nedir?

1990’larda başlamış, görece yeni bir olgudur. Bundan önce  antika mobilya ya da uygulamalı sanat olarak tasarım, müzayede evlerinde ya da özel simsarlar tarafından satılırdı. Öncelikli olarak Londra, New York ve Paris’te bulunan bu müzayede evleri  art nouveau, art deco ve modern harekete kadar gelen farklı tarihsel stillerde mobilya satarlardı. Yine Londra ve Paris gibi Avrupa kentlerinde ve çoğunlukla Amerikan kentlerinde, özellikle aralarında iyi tasarlanmış objelerin değerini takdir eden mimarların bulunduğu sınırlı bir grup koleksiyonere mobilya ve dekoratif obje satan bazı galeri ve simsarlar vardı. Sanat piyasasındaki patlamayla birlikte bu durum 1990’larda tamamen değişti. Sanatın spekülatif bir yatırıma dönüşmesiyle birlikte tasarımcılar da sahneye çıkmak istediler ve bu patlayan sanat piyasasına katılım gösterdiler. Normal şartlarda endüstri için çalışan ya da sipariş alan tasarımcılar kendi objelerini hatta sanatçılar gibi “edisyonlarını” yaratmaya başladılar ve “tasarım sanatı” dalgasını başlattılar. Design Miami ve Design Miami Basel gibi 2000’lerin ortalarında başlayan fuarlar, tasarımcıları ve koleksiyonerleri spekülatif bir yatırım piyasasında buluşturdular; bu durum 2010’da ünlü tasarımcı Marc Newson’ın alüminyumdan yaptığı Lockheed Lounge sandalyenin müzayedede 1,4 milyon sterline satılmasıyla zirveyi gördü.

Öte yandan 2010’ların başındaki finansal çöküş collectible design piyasasını kötü etkiledi. Bugün galeri, fuar ve müzayede satışları iyi olan Jean Prouvé, Gio Ponti, Carlo Scarpa, Eileen Gray, Frank Lloyd Wright ve Charlotte Perriand gibi ustaları ile  20. yüzyıl modernist tasarımcılarının işleri halen önemini korusa da, güncel collectible design finansal kriz öncesindeki noktaya dönemedi. Şu anda collectible design piyasası önemli ustaların 19. ve 20. yüzyıla ait vintage objeleri piyasası ve çok daha sınırlı bir güncel tasarım piyasasının kombinasyonundan oluşuyor. Güncele bakacak olursak mevcut fiyatlar Ron Arad ve Ross Lovegrove gibi isimler için bile 2000’lerdeki kadar yüksek olmamakla beraber, Campana Brothers, Max Lamb ve Formafantasma gibi isimlerin deneysel işleri yepyeni teknikler, materyal etüdleri ve üretim teknikleriyle liderliği ele almış görünüyor. Yaptıkları işler sadece yeni obje nitelikleri açısından değil, entelektüel önemiyle de dikkat çekici.

 

 

Nasıl iyi bir tasarım koleksiyonu yapılır?

Günümüzde Türkiye’de collectible design satın almanın bir yolu olmadığından bu zor bir soru. Şu anda Danimarka kökenli online bir collectible design firması olan Adorno ile Tasarım Küratörü olarak bir proje yapıyorum. Burada Türkiye’den collectible design satmaya başlayacağız. Belki bu proje, Türkiye’den önemli tasarımlarla bu bölgeyi daha geniş bir izleyici ve koleksiyoner kitlesine açar. Günümüzde collectible design’ın önemli kriterleri yapıtın nadir olması, ara planı ve tarihsel önemi. Başka bir deyişle koleksiyonerlerin Türkiye ve Avrupa’da 20. yüzyıl tasarım tarihinin farkında olması gerekiyor.  Şimdilerde İstanbul’da Tasarım Bienali ve Nişantaşı’ndaki ECNP Gallery gibi on yıl önce olmayan birçok tasarım sergisi yapılıyor. 2015’te Atölye Maslak’ta ve 2016’da Monolit’te ben de bizzat birkaç serginin küratörlüğünü yaptım ve buralarda yeni, deneysel tasarım işleri ürettik.

Kullanım ve etkileşimin öneminin de altını çizmek isterim. Collectible design yalnızca yatırım olarak değerli değil; bir kişinin yaşamına eşsiz ve faydalı niteliklerle anlam ve değer katıyor. Sanatla arasındaki en büyük fark da bu; kullanılabilmesi. Türk koleksiyonerler halen bu alanın pek farkında değiller ve bu konuda eğitime ihtiyaçları olduğunu düşünüyorum. Sonuç olarak collectible design yeni malzemeler, formlar ve teknikleri günlük yaşamımıza taşıdığı için önemli. Yatırım bakımından ise, bu tasarım objelerinde bulunan yaratıcılık, özgünlük, nadirlik ve tarihsellik, zanaat ve malzeme yönünün yanında anahtar faktörler. Türkiye’de sahip olduğumuz seramik, mermer ve bronz gibi malzemeler de en az bunun kadar önemli.

 

Sanat ve tasarımın zor bir ilişkisi var. Bazı tasarımcılar sanatı bu alanı deyim yerindeyse “sulandıran” bir olgu olarak görüyorlar. Sanatçıların bazıları da tasarımcıların sanat alanında söz sahibi olmaya çalışmasından rahatsız. Sözkonusu gelişmeleri neye bağlıyorsunuz?

Evet, şimdilerde tasarımcıların “tasarım sanatı”na dair bir belirsizlik var. Neyin sanat, neyin tasarım olduğu epeyce kararsız bir yerde duruyor. Bir de üstüne ortalığı iyice karıştıran “sanat-zanaat” meselesi var. Ancak bugün daha geniş bir “maker” kültüründen söz edebiliriz; bunun içinde sanat, tasarım ve zanaat neredeyse aynı şeyler. 2015’te 42 Maslak ArtSpace’te küratörlüğünü Ali Bakova ile birlikte gerçekleştirdiğim Atölye Maslak sergisinde bu dinamikleri tasarımcıların, sanatçıların ve zanaatkarların bir araya gelişinde ve Atatürk Oto Sanayii’deki atölyelerde birlikte çalışmasında gördük. Eski, geleneksel sanat türlerinde çalışanlar bu gelişmeleri tehdit olarak görebilir; bense sınırları iten, yeni ve yenilikçi iş yaratan her şeyin desteklenmesinden yanayım.

 

 

Tasarımın geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Dijital fabrikasyon ve zanaat olarak görüyorum. Çok net bu benim için. Bu amaçla Istanbul Modern için “21. YÜZYIL TÜRKİYESİ’NDE TASARIM VE ZANAAT MANİFESTOSU” başlıklı, Türkiye’de tasarım, dijital fabrikasyon ve zanaatin olanakları üzerine bir manifesto yazdım. Burada “tasarım/yaratıcı dilleri olarak kullanılabilecek yeni karma zanaat ve tasarım biçimleri” alt başlığında Türkiye’de tasarımda yeni bir dilin yönelimlerinin ana hatlarını ortaya koydum. Sanat, dijital fabrikasyon ve zanaatin birleşmesine zaman ve emek yatırımı yapmanın önemi, nesneler ve kullanımları üzerine de yeni bir dil üretecek olması. Türkiye’de tasarım ve endüstrinin, gelişmekte olan dünyada ekonominin önünü açacak olan bir deneysel tasarım anlayışından, bir tür ar-ge kavramından söz ediyorum.

 

Tasarım bienali ve İstanbul’da son günlerde gerçekleşen tasarım etkinlikleri konusunda neler söylersiniz?

Bu yıl İKSV Tasarım Bienali’nin Danışma Kurulu üyesiydim. Diyebiliriz ki tüm proje bu kez Mark Wigley and Beatriz Colomina’nın küratörlüğünü üstlendiği “Biz İnsan mıyız?” sergisiyle ciddi biçimde büyüdü. Ancak küratörlüğünü Zoom TPU ve AKDO ile beraber yaptığımız ve Borusan Sanat’ta gerçekleşen Monolit sergisi gibi paralel etkinlikler de önemli. “Yaratıcı Mahalleri” programı da İstanbul’un farklı semtlerinde tasarımı günlük yaşama taşıdılar. Deniz Ova liderliğindeki bienal ekibi bienalin etkinliklerini daha geniş bir kitleye yaymaya çalıştılar ve bence başardılar. Bienal ile ilgili tek eleştirim, kökten düzeyde Türkiye’den gelen tasarımın ana sergide daha fazla desteklenmesi gerektiği. Burası bienalin en önemli platformu olmakla birlikte Türkiye ve İstanbul’dan gelen tasarımı ironik biçimde görmezden geliyor.

37_emedyadesign_hyperarchaictectonics_04
Gökhan Karakuş, Iteration III, mermer mozaik, 2014

Kendi projelerinizden söz edebilir misiniz? Endüstriyel firmalarla ne tür işbirlikleri yapıyorsunuz?

Tasarımcı, küratör ve tasarım tarihçisi olarak iş alanlarımdan biri Türkiye’de seramik ve taş sektörü. Örneğin geçmişte İznik Seramik Vakfı ve Gorbon Tiles ile çalıştım. Şimdiki bienalde Türkiye’de modern seramik tasarımı üzerine bir bölümün küratörlüğünü yaptım. Burada Gamze Güven ile birlikte, orijinali Carlton Hotel’de olan ve Erdoğan Ersen’e ait 1960’lardan kalma bir seramik duvarın yeniden baskısını sergiledik. Gorbon Tiles’dan Orhan Gorbon bize organizasyonda destek verdi. Bu yıkılmış işin Aziz Gorbon’un atölyesi ve becerileriyle yeniden yaşam bulduğunu görmek çok heyecan vericiydi.

Türkiye’de taş sektörüyle de çalışıyorum. 2010’ların başlarında Natura adlı taş mimari ve iç mimari dergisinin editöryel direktörüydüm. Şimdi Türkiye ve ABD’de bulunan AKDO adlı taş üreticisiyle çalışıyorum. Monolit sergisi onların ortaklığı ve desteğiyle gerçekleşti; onların AKDOLAM adlı yenilikçi mermer laminat ürünü Zoom’un tasarımıyla kullanıldı ve 21. yüzyıl Türk monolitleri olan çok özel tasarım objelerini yaratmakta bu hafif, mermer ürünlerin kullanım olanakları araştırıldı. Şimdi AKDO ile ar-ge’yi dijital fabrikasyon ve tasarımla birleştiren bu tür orijinal taş tasarımlar yaratılması üzerinde çalışıyoruz. Bunları new York’ta onların mağazasında sergileyip satışa sunacağız. Bunlar arasında Zoom’dan Monolit, Defne Koz’dan bir masa ve benim tasarım ofisim Emedya Design ile yaptığım mermer mozaikler yer alıyor. Ürünümüzü daha önce 2015 Londra Tasarım Festivali’nde sergiledik; water jet CNC üretimi, matematik ve el zanaatlerinin bir bileşkesiydi.

Kendi tasarımımda ise, tasarım, dijital fabrikasyon ve zanaati bir araya getirmek için Türk yatırımcılar ve şirketlerle yoğun biçimde çalışıyoruz. Çünkü bu alan Türkiye için çok büyük bir ekonomik ve kreatif potansiyele sahip ve doğrudüzgün yararlanılmıyor. Soho House İstanbul’da süren Tasarım ve Teknoloji başlıklı bir dizi konuşmanın da küratörüyüm; burada da bu konuyu Alen Yacht, Nurus ve Edelkrone gibi şirketlerle inceledik.

kayra-1
Adnan Serbest, Kayra chair, 2008

 

Sizce dünyada ve Türkiye’de en başarılı/umut vadeden tasarımcılar?

Bence Türkiye’deki tasarım çevrelerine odaklanmamız gerekir çünkü burada çok fazla gerçekleşmemiş potansiyel mevcut. Akıllı tasarımı ve burada çalışan tasarımcıların ürettiği tekil objelerin yaratımını desteklemeliyiz. Türkiye’de hala bazı ustalarımızdan yetrince yararlanmıyoruz. Aziz Sarıyer ve Adnan Serbest’e yeni iş üretmeleri için platformlar sağlanmalı. Bunun olmaması çok yazık ve bunu gerçekten anlamıyorum. Geçtiğimiz günlerde 70’li yaşlarında hala ilginç tasarımlar yapan ama tanınmayan tasarımcı Yıldırım Kocacıklıoğlu’nu yitirdik. Defne Koz, Emir Uras, Ali Bakova, Zoom, Ela Cindoruk, Tanju Özelgin, Can Yalman, Özlem Yalım, Sema Topaloğlu ve Nilüfer Kozikoğlu gibi kariyerinin ortalarındaki tasarımcılar da önemli düşünürler ve form üreticileri. Daha fazla desteklenmeliler. Genç kuşaktan Salih Küçüktuna, Bilge Kobaş, Laboratuvar’dan Fatih ve Ceren Başgöze ve Fields’dan Eren ve Mevce Çıracı çok iyi deneysel ve kavramsal işler yapıyorlar ve bunu yaparken yeni kompozisyonel ve fabrikasyonel tekniklerden faydalanıyorlar.

ersen
Erdoğan Ersen, Gorbon Tiles, Carlton Hotel seramik duvar, 1960’lar

 

 

boru
Monolit sergisi, 2016, Borusan Sanat, İstanbul Tasarım: Zoom TPU. Sponsor ve Üretici: AKDO, Küratör: Gökhan Karakuş

Art50.net ve misyonu hakkında ne düşünüyorsunuz ? 

Bence harika. Türkiye’de yaratıcı sınıfa yapıtlarını daha geniş bir kitleye satabilmeleri için daha çok imkan tanımamız gerekiyor ve Art50.net bunun için mükemmel bir platform. Çok, çok, çok sayıda genç, yaratıcı sanatçılarımız var; orijinal işler yapıyorlar ve Art50.net’in onlara yaratıcılıklarından para kazanma imkanı vermesi çok önemli.

 

Art50.net sitesinden bir seçki yapsanız hangi eserleri seçerdiniz ?

Harika çizim yeteneği ile sürreel formlar yaratan Cins’in işlerini, özellikle portrelerini sevdim.

cennette-s_radan-bir-g_n_1
Cins, Cennette Sıradan Bir Gün
cins-gk
Cins, Portre 1-2-3, Form 1

Haydar Akdağ’ın  “Çevre-Merkez” serisinden özellikle Tahran, Pekin ve Moskova’yı ilginç buldum. Bana Michel Houellebecq’in kitabı The Map and The Territory’yi anımsatıyor. Kitap, imge ve haritalamaya aşırı bel bağlanması sonucunda reel yerlerin yerinden edilişini anlatıyor.

haydar_akda_-_pekin-2016_1
Haydar Akdağ, Çevre-Merkez serisi, Pekin

Ayrıca yerel Türk motifleriyle yeni, dışavurumcu formları birleştiren ve bana Bedri Rahmi Eyüboğlu’nu çok hatırlatan Özgür Demirci’nin Kuş Hikayeleri serisini beğendim.

kus-hikayeleri-1
Özgür Demirci, Kuş Hikayeleri 1

 

 

ozgur_demirci-kus_hikayeleri_4_1-1
Özgür Demirci, Kuş Hikayeleri 4

Twitter @gokhankarakus

    If your proposal is evaluable, a return will be made within 5 working days. If you do not get a response to your offer within 5 working days, it means that your offer is not likely to be evaluated.




      Teklifinizin değerlendirilebilir olması durumunda en geç 5 iş günü içerisinde dönüş yapılacaktır. 5 iş günü içerisinde teklifinize yanıt alamamanız teklifinizin değerlendirilme olasılığı bulunmadığı anlamına gelmektedir.



        Love, Share, Live with Art

        Turkish and world art market, new works and artists
        Subscribe to our newsletter to follow us closely.