Huma Kabakcı Türkiye’nin en önemli koleksiyonerlerinden. Babasından devraldığı misyonu kararlılıkla sürdürüyor ve kendi vizyonuyla zenginleştirerek uluslararası bir platforma taşıyor. Son günlerde Billur Tansel ile birlikte hayata geçirdiği “Open Space” projesi ve Pera Müzesi’nde açılan “Anı ve Süreklilik: Huma Kabakci Koleksiyonu’ndan Bir Seçki” adlı sergiyle adından sıkça söz ettiren Kabakcı ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
Çağdaş sanata olan merakınız nasıl başladı? Sizce babanızın koleksiyonu olmasaydı yine de yaşamınızın bir noktasında bu alana ilgi duymaya başlar mıydınız?
Hatırlayamayacağım kadar ufak bir yaştan beri sanat ile iç içe büyüdüm; sanat galerileri, müzeleri, sanatçı stüdyoları gezdim. Kendimi bu açıdan çok şanslı hissettiğimi söyleyebilirim. Tüm gücümle adıma bırakılan çok deǧerli bir koleksiyonu ikinci kuşak bir koleksiyoner olarak sürdürmeye çalışıyorum. Mesela, her sene Basel, Fiac, Frieze ve Arco Madrid gibi sanat fuarlarına katılıp trendleri takip etmeye çalışıyorum. Koleksiyon için özel bir depolama, arşivleme ve saklama sistemi geliştiriyorum, her sene eserleri sigortalatıyorum- bu da başlı başına bir sorumluluk.
Babamın koleksiyonu olmasaydı, başka bir vizyonla büyüseydim tabi ki belki ilgi alanım sanat olmayabilirdi; onu bu durumda bilmek olanaksız. Fakat çok şanslı olduğumu kabul ediyorum; ne mutlu ki sanat içine doğdum, sanatla yaşıyorum.
Koleksiyonunuzun tarihçesini, bugününü ve gelecek yönelimlerini anlatabilir misiniz?
Huma Kabakcı Koleksiyonu 1980’lerin ortasında, babamın sanat yapıtları toplamaya koyulmasıyla başladı ve bir yıl boyunca Ümit Yaşar Galerisi’yle çalıştıktan sonra (1987- 1988) 1988’de Ramko Sanat Galerisi adıyla kendi galerisini açtı. Ramko 1994’e dek sürdü, ama galeriyi kapattıktan sonra da sanat yapıtı toplamayı sürdürdü. Nahit Kabakcı ömrünün son yıllarını tam zamanlı olarak koleksiyonerliğe ayırdı ve o dönemdeki danışmanı Dr. Tayfun Belgin’le yakın bir çalışma düzenine girdi; Ruhr 2010 ve Pécs 2010 Avrupa Kültür Başkenti kapsamındaki müze sergileri için hazırlıklar yaptı (Hagen Osthaus Müzesi, Mönchehaus Müzesi Goslar ve Pécs’teki Janus Pannonius Müzesi).
Huma Kabakcı Koleksiyonu 1950 senesinden beri Modern, Çağdaş Türk ve Türki Cumhuriyetleri sanatından oluşuyor. Tabi ikinci kuşak bir koleksiyoncu olarak bu çizginin değiştiğini de görebiliyorum. Pera Müzesi’ndeki “Anı ve Süreklilik” sergisi bu çizgiyi bir nevi gösteriyor.
Koleksiyonunuz ile ilgili yayınlarınızdan söz edebilir misiniz?
- Modern Türk 2 Özel Koleksiyonlardan [Cecan-Taviloğlu-Kabakcı-Bilge-Saka Koleksiyonları] 1950-1970 Dönemi Resim Sanatı, İstanbul Sanat Müzesi Vakfı & İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Dairesi Başkanlığı Ortak Yayını, Haziran 2007.
- Türk Sanatı Hüma Kabakcı Koleksiyonu / Turkish Art The Hüma Kabakcı Collection 1950-2008, Tüyap’da düzenlenen “Türk Sanatı Huma Kabakcı Koleksiyonu” sergisi kataloğu, İstanbul, Ağustos 2008.
- The Huma Kabakcı Collection, Hagen Osthaus Müzesi (09-05-25.07.2010), Goslar Mönchehaus Müzesi (08.08-19.09.2010), Peç Modern Hungarian Gallery International Collection (08.10-22.11.2010) sergileri kataloğu, Almanya, 2010.
- Genç Koleksiyonerler/Young Collectors 20.03.2014-07.05.2014, Elgiz Müzesi sergi kataloğu, İstanbul, 2014.
- Renkleri toplayan Adam”: Yaşamın Renklerini Toplayan Adam Koleksiyoncu Nahit Kabakcı’nın Tutku Dolu Yaşamı/The Man Who Collected The Colors of Life The Impassioned Life of Collector Nahit Kabakcı, İstanbul: Helikon İletişim, Ekin 2014.
- Anı ve Süreklilik, Huma Kabakcı Koleksiyonu’ndan Bir Seçki /Memory And Continuity, Selected Works From Huma Kabakcı Collection, Pera Müzesi sergi kataloğu, İstanbul, 2016.
Sizi en çok heyecanlandıran sanatçılar kimler, hangi ülkelerden? Nerelerden alım yapmayı tercih ediyorsunuz? Doğrudan sanatçı üzerinden mi, yoksa galerilerden mi?
Şu an koleksiyona baktığımda babamdan devraldığım haline göre biraz değiştiğini, koleksiyonun daha kavramsal bir boyut kazandığını görebiliyorum. Shahpour Pouyan, Susan Hefuna, Wael Shawky, Güneş Terkol, Meriç Algün Ringborg, Pınar Yolaçan, Canan Dağdelen gibi eklemeler oldu, dolayısıyla ikinci jenerasyon çizgisi fark ediliyor.
Hangi galeri, fuar ve müzeleri düzenli olarak takip ediyorsunuz? Hangi web siteleri, yayınlar ve dergilerden yararlanıyorsunuz?
Yurtdışındaki fuarları, bienalleri mümkün olduğu kadar takip etmeye çalışıyorum. Hatta sizin sorularınızı cevaplarken Arco Madrid gezisindeyim; ne kadar uluslararası sanat etkinliğine gidebilirsem gitmeye çalışıyorum. Artık dünyanın dört bir tarafında, Antarktika, Gwanju, Marakeş, Dubai, Meksika gibi yerlerde bienaller, fuarlar düzenleniyor; birçok müze var. Her şeyi takip etmek olanaksız. Sosyal medya da dünya çapında sanat etkinliklerini, sanatçıları, küratörleri takip etmeyi kolaylaştıran önemli bir araç. Bir eserin fotoğrafını görmek tabii ki eserin gerçeğini görmek ve sanatçısıyla yüz yüze konuşmak kadar etkili değil, ancak 21. yüzyıl dünyasında sosyal medyanın rolü de yadsınamaz. Ayrıca gezemeyeceğimi bildiğim bienal ve sanat etkinlikleri üzerine yayınlanan gazeteleri ve dergileri okumaya çalışıyorum (Art Newspaper, Kunst der Text, Art Unlimited, Istanbul Art News Frieze, Art Forum, Art Asia Pacific vb.).
Sizce iyi bir koleksiyonun olmazsa olmazı nedir? Yeni başlayan koleksiyonerlere nasıl bir yol izlemelerini önerirsiniz?
Koleksiyoncunun misyonu sanatı aşılamak, sanatçının arkasında durup desteklemek, özel olan koleksiyonunu halka açabilmektir. Ancak sorumluluğu bununla bitmez; aynı zamanda bir sonraki jenerasyona koleksiyon sevgisini aşılamak ve koleksiyonculuğu bir yaşam biçimi haline getirmektir. İyi bir koleksiyonun bir hayatı olması gerekir. Yani sürekli bir değişim sürecinden geçmesi. Yasayan bir koleksiyonun zaten birtakım evrelerden geçmesi gerekir. Zamanla hep aynı kalan, saklanan bir koleksiyon ölü bir koleksiyondur; heyecanını ve yaşamını yitirir.
Yeni başlayan koleksiyonerlere: “Bir eser almadan önce bol bol galeri gezin, soru sormaktan çekinmeyin ve bir sanatçı ile konuşma fırsatı yakalayabilirseniz, kaçırmayın! Ondan sonra karar verin. İnsanı sanat besler,” derim.
Koleksiyonunuz daha önce yurtdışında başka müzelerde ya da kurumlarda gösterildi mi? Sürekli kurumsal işbirlikleriniz var mı?
Önceden de bahsettiğim gibi babamın vefatından sonra 2010 kültür başkenti kapsamında Ruhr bölgesinde ve Pecs’de çeşitli müzelerde koleksiyon sergisi gerçekleştirebilmiştik. Türkiye’de ise koleksiyonun bir bölümünü çeşitli sergilerde gösterme fırsatı yakaladım. İki yıl önce ise yurt içinde Elgiz Müzesi’nde “Genç Koleksiyonerler” sergisi kapsamında 5 eserden oluşan bir seçkiyi gösterme şansı yakalamıştım. Kurumsal işbirlikleri olmadan olmaz; koleksiyona değerini veren ve sanat tarihi kapsamında önemini kazandıran kurumlardır. Onun için her zaman çeşitli kurumlarla işbirliği içinde olmaya devam etmek istiyorum.
Pera Müzesi ile işbirliğiniz nasıl doğdu? Sergideki eserlerin seçimi, yerleşimi vb. süreçlerde hangi kriterlere öncelik verildi ve nasıl bir rol oynadınız? Sergiyi koleksiyonun bütünü adına bir söylem olarak mı yoksa koleksiyondan yola çıkılarak oluşturulmuş tematik bir seçki olarak mı algılamalıyız?
Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi’nde gerçekleştirilen ve küratörlüğünü Esra Aliçavuşoğlu’yla üstlendiğim “Anı ve Süreklilik” sergisi, bayrağı bir sonraki kuşağın devralmasıyla bir aile koleksiyonunda görülen değişiklikleri ve sürekliliği inceliyor. Pera Müzesi açıldığından beri sergilerine hep gitmeye çalışır ve takip ederdim. Bir gün rahmetli babamla birlikte müzeyi gezip saygıdeğer Özalp Birol’u tanıma fırsatı yakaladım. Kendisi babamın zamansız ölümünden sonra da yaptıklarımı destekleyen ve fikirlerini saydığım insanlardan biri oldu. Sergideki eserlerin seçimine gelince, koleksiyondaki 500 eserin hepsini bir arada göstermek olanaksız olduğundan yaklaşık 70 eserden nasıl bir seçki yapabileceğimizi serginin eş küratörü ve sanat tarihçisi Esra Aliçavuşoğlu’yla çok düşündük. “Anı ve Süreklilik” sergisinin küratöryel teklifini ve programını yazarken kronolojik ya da coğrafi bir yaklaşımdan çok tematik bir yaklaşım benimsemeye karar verdik. Böylece yapıtları “Hafıza”, “Formları Şekillendirmek”, “Akışkan Kimlikler”, “Modernite” ve “Yüz Yüze” adında tematik gruplara ayırdık. Bu başlıkları düşünürken ve Huma Kabakci Koleksiyonu’nun içeriğine ve tarihine bakarken seçim sürecimizde sürekli karşımıza çıkan konuların nostalji, bellek, biçimler, modernite, kimlik, kadın bedeni ve sesi olduğunu fark ettik. Son olarak babamla beni en iyi temsil eden Ardan Özmenoğlu tarafından yapılan iki eseri seçerek sergiyi “Yüz Yüze” ile bitirmek istedik. Koleksiyon yaklaşık 500 eserden oluştuğu için bütünü adına bir söylem üretmek olanaksızdı; Pera Müzesi’ndeki seçkide ise 1/5’inden daha az eser gösterdik. Dolayısıyla koleksiyonda en fazla görülen temalardan yola çıkmayı öngördük.
Open Space projeniz nasıl doğdu? Amacı nedir?
Mezuniyetimden sonra ilk küratöryel projemi küratör arkadaşım Aisha Mazin Stoby ile beraber gerçekleştirdim. Serginin adı “City Senses” idi ve iki sanatçı ile çalışmaya karar verdik: Ardan Özmenoğlu ve Radhika Khimji. Böylelikle Open Space Istanbul aracılığıyla hem küratöryel hem de sanatsal bir işbirliğine adım attık. Şu an farklı coğrafyalarda çeşitli sergilerin gerçekleşmesi bana daha cazip geliyor. O zamandan bu yana işbirliği içinde olduğum ve Open Dialogue’un kurucusu olan Billur Tansel ile çeşitli projeler üzerine çalışıyoruz. Open Space Istanbul kendine “açık” sıfatını vererek konuşmalar, performanslar, diyaloglar ve etkinliklere ev sahipliği yapan araştırma odaklı bir oluşum. Open Space Istanbul’un başlıca amaçlarından biri küratörlük ve sanat söylemini daha ileriye taşımak. Londra’da kurulmasının nedeni ise yaklaşık sekiz senedir orada yaşıyor olmam. Londra-İstanbul arası göçebe bir sanat projesi bana cazip geldiği için oluşumu burada kurmayı tercih ettim.
Sizce Türkiye’de genç sanatçıların konumu ve durumu dünyayla kıyaslandığında nasıl? Open Space kapsamında genç Türk sanatçıları desteklemeye yönelik projeleriniz var mı?
Londra-İstanbul arası yaşadığımdan dolayı iki şehri bu durum için kıyaslayacağım. Londra çerçevesinde baktığımız zaman, 90’lı yılların başında başlayan Young British Artists akımıyla genç sanatçılar Doğu Londra’ya yerleşmeye başladı ve bu bölgede kısa bir süre içinde birçok galeri açıldı. Bunu White Cube gibi sanat dünyasında trendsetter haline gelmiş bir galerinin de Doğu Londra’ya gelmesi takip etti ve zaman içinde bu bölgedeki gayrimenkul fiyatları katlandı. Bu pahalılaşmaya tepki olarak sanatçılar bu sefer Londra’nın daha da dışına, Peckham ve Stock Newington’a taşınmaya başladılar. Bu anlamda sanat dünyasının da bu pahalılaşmaya yön verdiğini söyleyebiliriz. Dolayısıyla bu durumun gayrimenkul ile bire bir ilişkili olarak yön aldığını görebiliyoruz. Aynı şekilde İstanbul’da da birçok yatırımcının gayrimenkule yönelmesiyle ve çoğu özel koleksiyoncunun yabancı sanatçıların işlerini almasıyla benzer bir ortam oluştu. Sanatçılar İstanbul’un daha da pahalılaşan koşullarından uzaklaşarak başka şehirlere yerleşmeye başladılar ve orta ölçekli galerilerden bazıları kapandı. Bu durumun uzun vadede şehirler üzerindeki etkisini bilemiyorum, fakat sanatçılar, galericiler ve küratörlerin şevklerinin kırılmasına sebep oluyor. Sanat eğitimi uzun zaman alan ve finansal olarak da pahalı bir süreç; bu sürecin sonunda da hiçbir parasal garantiniz bulunmuyor. Birçok yetenekli sanatçı bu ekonomik şartlardan dolayı sanat yapmıyor ve farklı işlere yöneliyor.
Open Space kapsamında tabi genç sanatçıları desteklemeye yönelik projemiz olsun istiyorum, hatta Art50’nin de sanatçısı olan Aslı Dinç’i İstanbul’daki lansman etkinliğimizde gösterime sunmuştuk.
Art50.net hakkında söylemek istedikleriniz var mı?
Art50.net sanatçı, koleksiyoner ve tüm sanatseverleri aynı çatı altında buluşturan, yakından takip etmeye çalıştığım, güncel ve çağdaş sanat odaklı bir online platform. Art50.net’in yaptığı çeşitli röportajlardan ve genç sanatçılara açtığı platformdan çok büyük keyif alıyorum.
Kısa Kısa…
İlk aldığınız sanat eseri: Hatırlamıyorum.
En çok sahip olmak isteyeceğiniz eser: Her gün değişiyor.
İlgi duyduğunuz sanat türü: Çağdaş sanat ve postmodernist sanat akımı… Özellikle Türkiye, Orta Asya, Orta Doğu ve Post-Sovyet ülkelerinden olan sanatçılar ilgimi çekiyor.
Sanatın sizin için anlamı: Hayatımın büyük bir parçası.
Kapak fotoğrafı: Kaan Sağanak