- İstanbul Bienali’nden İzlenimler Vol. 1: İstanbul Modern, Galata Rum Okulu, Tütün Deposu
Bienal kapsamında İstanbul Modern’in alt, bienalin kavramsal çerçevesinin besin kaynaklarını ortaya koyan “Kanal” bölümüyle başlıyor; burada hem Tacita Dean ve Song-Ming Ang gibi bazı sanatçıların yapıtlarına, hem de çeşitli bilimsel çalışmaların belgelerine rastlamak mümkün. Ana galeriye giden koridorda ise Richard Ibghy ve Marilou Lemmens’in Peygamberler adlı ortak yapıtı bir anıt gibi uzanıyor ve ekonomik verilerin temsil edildiği basit, günlük malzemelerle yapılmış grafik-heykelciklerden oluşuyor. Ardından Marwan Rechmaoui’nin Ortadoğu’daki hızlı kentleşme ve yıkım atmosferini tüm çarpıcılığıyla gözler önüne seren heykel serisi Sütunlar çıkıyor karşımıza. Georgia Sagri’nin güçlü işi İlk Bilimkurgu Kitabım, Din ise inanç olgusunu farklı dinlerden insanların birlikte dua ettikleri üç boyutlu bir video performans eşliğinde irdeliyor.
Galeri alanındaki en etkileyici işlerden biri Arte Povera akımının önde gelen isimlerinden Michelangelo Pistoletto’nun 1967 tarihli yapıtı Paçavraların Venüs’ü. Küratörün 1968 öğrenci olaylarına değinen işlere sıklıkla yer verdiği bienalde Pistoletto’nun çalışması da benzer bir referans içeriyor ve gündelik yaşamın dinamizmini yüksek sanatla buluşturup aynı potada eritmeyi amaçlayan hareketin bir parçası. İsyan ve direnişe dair bir diğer başarılı yapıt Avustralyalı sanatçı Vernon Ah Kee’nin ırk çatışmalarını ve buna bağlı gelişen Palm Island isyanlarını anlattığı Uzun Adam adlı çok kanallı video yerleştirmesi. Yine Avustralya’dan ağaç kabuğu üzerine toprak boyalarıyla üretilen ve okyanus halklarını daha yakından tanımamızı sağlayan Yirrkala çizimlerinin bulunduğu oda bienalin mutlaka görülmesi gereken bölümlerinden. Küratörün Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Fahrelnisa Zeid gibi Türk sanat tarihinde önemli yere sahip isimleri seçkiye dahil etmesi de ayrıca mutluluk verici.
Galata Rum Okulu’ndaki yapıtlar zamansızlık kavramına, emeğe ve bu coğrafyanın kültürel belleğine odaklanarak bir tür arkeolojik sit alanına dönüşüyor. Anna Boghiguian’ın Tuz Tüccarları, bugünü gelecekte yeniden beliren kayıp bir geminin kalıntıları üzerinden sorguluyor. Emre Hüner’in heykel ve çok kanallı videodan oluşan yerleştirmesi Neochronophobiq zaman korkumuza dair şiirsel bir anlatım sunarken, Michael Rakowitz’in çalışması Eti Sizin, Kemiği Bizim zanaat, bellek ve kültürel miras temalarını olağanüstü bir dille işliyor. Andrew Yang’ın okulun çatı katını kuşatan yapıtı IO-OX: İki Dünya sistemi Hakkında bir Diyalog belki de bu mekândaki serginin en ilginç bölümü; sanatçı Boğaz’ın mitolojisiyle astronomi arasında bir bağ kuruyor ve izleyiciyi kâinatta sonsuza dek yankılanacak sesler üretmeye davet ediyor.
Tütün Deposu da görülmesi gereken bienal uğraklarından. Güncel sanat tarihinde önemli bir yeri olan Francis Alÿs’in yapıtı Ani’nin Sessizliği, izleyiciyi Ermenistan sınırında bulunan Ani kentinin harabelerinde bir yolculuğa çıkarıyor ve bir zamanların görkemli şehrine çağrısıyla yeniden hayat veriyor. Vault Karaköy the House Otel’in alt katında ise bienal izleyicilerini çok ilginç bir sürpriz bekliyor. Loş bir odaya girip kırmızı bir düğmeye bastığınızda şov bir anda başlıyor: Janet Cardiff-George Bures Miller ikilisinin robotik yerleştirmesi Hüzünlü Vals ve Dans Edemeyen Dansçı bizi adsız bir geçmişe duyulan derin bir nostaljiyle dolduruyor.
Vol.2 için tıklayın
Bienalin kavramsal çerçevesi için tıklayın