1992, İzmir doğumlu Oğulcan Arslan, lisans eğitimini 2016-2020 yılları arasında Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Bölümü’nde tamamladı. 2020 yılından beri Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Fotoğraf Bölümü’nde yüksek lisans eğitimini sürdürüyor.
‘’Ben sürekli kendini yenileyen ve gelişime odaklanan bir fotoğrafçı ve görsel hikâye anlatıcısıyım. Amacım dünyayı tam olarak algılamak ya da değiştirmek değil, dünyama anlam katmaktır. Bu insani davranışımın yaratıcılığımı tetiklediğini ve hayal dünyamı fotoğrafa yansıtabilmeme destek olduğu kanaatindeyim. Dünyayı algıladığım şekilde direkt olarak anlatmaya oldukça yakınım.’’
Oğulcan Arslan’ın sisli bir turkuaz rengin baskın çıktığı “Giydim Cenevre Zırhını” serisindeki fotoğrafları, günlüğünden koparılmış ve bir araya getirilmiş sayfalar gibi. Arslan’ın açıkladığı hâliyle her fotoğraf bir harfi, kelimeyi, bazen de bir noktalama işaretini temsil ediyor; dolayısıyla karşımıza çıkan diptik, triptik ve tek fotoğraflar birer metin olarak da okunmaya açıklar.
Arslan’ın kronolojik bir çizgiyi izlemeyen anlatısının parçaları, belirli bir düzen içinde birbirlerinde yankılanıyor ve toplamda sanatçının yolculuğunu belgeliyorlar. Fotoğrafı hayatını anlamlandırma, sözlü olarak ifade edemediği duygularını aktarma aracı olarak kullanan Arslan’ın bir anlık algısını, orada ve o anda yaşadığı hisleri merceğinden süzülen manzaralar ve detaylarla izleyebildiğimiz işler, tek başına ya da kimi zaman ikili ya da üçlü üst üste bindirmelerle yeni kurgular içinde veriliyor ve bütünde şiirsel bir mozaik ortaya çıkarıyorlar.
Sanatçının ‘’İnci’’ serisi ise Burgazada’da çalışmadıkları yani at arabasında insanları taşımadıkları süre zarfında, sabah uyanıp yemeklerini yedikten sonra ahırlarından salınıp, akşamüstü saat 6’ya kadar adada özgürce dolaşan atları merkezine alıyor. John Berger’ın dediği gibi hayvanlar doğar, sezgileri vardır ve ölümlüdürler, bu bakımdan insana benzerler. Mağaraların, dağların, denizlerin sırlarına benzemeyen, özellikle insana hitap eden sırları vardır. Sanatçının gözlemlerindeki arayış, bir bakıma bu sırrın izleridir.